Rus devletinin tarihinde pek çok şanlı kahraman vardı. Alexander Nevsky bunlardan biri olarak kabul ediliyor. Tarihteki rolü çok büyüktür. Prensin faaliyetleri büyük ölçüde Rusya'nın tarihi kaderini belirledi. Alexander Nevsky'nin meşhur olduğu şeyi daha fazla araştıracağız.
Erken dönem
İskender'in doğum tarihi 30 Mayıs 1220'dir. Babası Yaroslav Rusya'da ve özellikle Novgorod'da saygı görüyordu.
13. yüzyılın 30'lu yıllarından itibaren Yaroslav, oğlunu kampanyalara götürdü. Böylece İskender yumuşadı ve gerçek vatanseverlikle doldu.
1236-1240'ta İskender Novgorod'u yönetti. Batu'nun saldırısı ve Prens Yuri'nin ölümü anından itibaren İskender şehrin tek hakimi oldu. Şu anda Novgorod'un sınırlarını Batılı düşmanların işgalinden koruyor: Almanlar, Litvanyalılar, İsveçliler. Alexander Nevsky'yi neyin meşhur ettiği sorusuna cevap verirken, ona dünya şöhretini getiren şeyin şehir sınırlarını korumadaki istismarları olduğu söylenmelidir.
Siyasi kurs
Alexander Nevsky neyle meşhur oldu, Rusya için ne yaptı?
Prens, parlak bir askeri lider, diplomat ve politikacı olarak tarihe damgasını vurdu. Rusları, Moğol-Tatarları daha fazla baskın yapmaya kışkırtmamalarına yardımcı olacak şekilde yönetti.
Bir askeri liderin yeteneği, İskender'in Rusya'nın kuzeybatı sınırlarını yıkımdan ve Katolikliğin girişinden korumasına yardımcı oldu. Prens, Rusları Moğol-Tatarların saldırılarından korudu ve Horde ile dostane ilişkiler kurdu.
Prensin babası zehirlendi, annesi öldü. İskender evlendi. Bu sırada Almanlar Baltık devletlerini fethederek tüm yerel halkları köleleştirdi ve Rusları yok etti. İsveç-Alman istilaları Ruslar için gerçek bir tehdit haline geldi.
1240 yılında İsveç ordusu Ruslara saldırdı. İsveçliler, tüm güçlerinin Horde tarafından mağlup edildiğine inanan Rusları beklemeden Neva kıyılarını işgal etti. Bu duruma rağmen İskender bir ordu toplayarak askeri bir plan hazırladı.
Efsanevi savaş
Şiddetli bir savaşta İskender Birger'i yendi. Prensin hizmetkarı Ratmir öldü. Novgorod ve Suzdal savaşçıları yüzyıllardır ünlü oldu. İsveçliler bir saldırı beklemiyorlardı, bu yüzden çok sayıda güç kaybederek korku içinde kaçtılar. Ruslardan sadece 20 asker düştü.
Zafer prense şeref getirdi ve savaştan sonra ona Nevsky demeye başladılar.
Novgorod kurtarıldı, ancak Almanlar ve Töton şövalyeleri hala Ruslar için bir tehdit oluşturuyordu. Yakında Almanlar İzborsk ve Pskov'u aldı. Novgorodlular konumlarından ciddi şekilde korkuyorlardı ve acilen Alexander Nevsky'yi kendi yerlerine çağırdılar.
Peipsi Gölü Savaşı
Alexander Nevsky hakkında konuşmaya devam edelim. Neyle ünlü?
Prens Novgorod'a dönmeyi kabul etti ve yolda Pskov'u kurtardı. Almanlar, daha sonra Buz Savaşı olarak adlandırılan başka bir ünlü olayın gerçekleştiği Peipus Gölü'ne doğru çekildi.
Alman ordusu "domuz" adı verilen küt bir kama oluşturdu. Bu formda savaşçılar Rus piyadelerini kolaylıkla ezebilirdi. İskender bunu çok iyi bildiğinden Alman saldırısını engellemedi. Birliklerinin kanatlarını güçlendirdi ve yanlara süvarileri yerleştirdi. Prensin kendisi ve maiyeti ana alayın arkasında duruyordu.
"Kaşını" delen Alman "domuzu" Nevsky'nin ekibi tarafından karşılandı ve gücünü kaybetti. Ruslar düşman ordusunu anında yok etti. Alexander Nevsky'nin hangi savaşlarla ünlü olduğunu anlatırken, genellikle bu en büyük iki savaşı adlandırırlar - Neva Savaşı ve Buz Savaşı.
Prens, kazanan olarak karşılandığı Pskov'a yaklaştı. Teşkilat, daha önce fethedilen tüm bölgeleri geri çekmek ve geri dönmek zorunda kaldı.
Açıklanan zaferlerin ardından komutan, Baltık devletlerini fethetme arzularından vazgeçene kadar İsveçliler ve Litvanyalılarla uzun süre savaştı. Alexander Nevsky'nin meşhur olduğu şey buydu.
Rus-Ordu Birliği
Başarılara rağmen Rus'un konumu hâlâ istikrarsızdı. Alexander Nevsky, Horde ile dostane bir ittifak kurmaya çalışıyor.
Alexander Nevsky'nin meşhur olduğu şey bugün çocuklara tarih derslerinde öğretiliyor. Prens çok çalıştı ve Rus toprakları için çok şey yaptı. Batı'dan gelen düşmanlara karşı savaştı ve Horde ile ihtiyatlı bir şekilde ilişkiler kurdu.
Nevsky'nin siyasi gidişatı tarihçiler arasında pek çok tartışmaya yol açıyor. Batılılara yönelik muhalefeti genellikle herhangi bir eleştiriye neden olmuyor. Ancak Horde ile ittifak belirsiz bir şekilde değerlendiriliyor. Nevsky'ye genellikle Horde boyunduruğundan suçlu olan Rus'un neredeyse ana köleleştiricisi denir. İskender hanlarla dostluk kurmakla suçlanıyor.
Her durumda, Alexander Nevsky'nin kişiliği tarihte benzersizdir. Babasının yaptıklarına baktı ama Rus için çok daha fazlasını yaptı.
Yolculuğunun sonunda İskender, en katı manastır yemini olan şemayı kabul etti. Daha sonra kilise prensi aziz olarak sınıflandırdı.
Bu güne kadar insanlar prensi yiğitliğin, cesaretin ve manevi parlaklığın sembolü olarak hatırlıyor.
Özetlemek gerekirse, Alexander Nevsky'nin meşhur olduğu şeyleri bir kez daha sıralamalıyız:
- Askeri lider Neva ve Peipsi Gölü'ndeki savaşı kazandı.
- Prens, Horde ile ittifak halinde olan kurnaz bir diplomattı.
- Prensin dış politikası Rusları Batılılar tarafından köleleştirilmekten korumaktan ibaretti.
Artık şu soruyu kolayca cevaplayabilirsiniz: "Alexander Nevsky'yi ünlü yapan şey neydi?" Bundan kısaca bahsetmek mümkün değil ama genel hatlarıyla konunun özü yazıda ortaya çıkıyor.
Kuşkusuz, bu Rus kahramanının imajı zamanla solmayacak ve görkemi sonsuz olacaktır.
G.V. Vernadsky, Prens İskender'in eylemlerini şu şekilde nitelendirdi: “Alexander Nevsky'nin iki istismarı, Batı'da savaş başarısı ve Doğu'da alçakgönüllülük başarısı, tek bir hedefe sahipti: Ortodoksluğu bir ahlak ve siyasi güç kaynağı olarak korumak. halkın."
Bir zamanlar, Alexander Nevsky'nin amcası Vladimir Büyük Dükü Yuri II, ölümünden kısa bir süre önce Dominik rahiplerinin paganlara Katolikliği vaaz etmesini yasakladı ve onları prensliğinin sınırlarından kovdu.
Rus kroniklerinde belirtildiği gibi, Neva ve Peipus Gölü'nde Batılı saldırganlara karşı kazanılan zaferlerin ardından Prens İskender, Papa IV. Masum'un dikkatini çekti. Rus prensini Katolikliği kabul etmeye ikna etmek için iki kardinali - Galt ve Gemont - gönderdi ve ardından Batı, Tatarların yenilmesine yardım edecekti. Bu öneri kategorik olarak reddedildi. Batı'da Horde'u yenecek böyle bir güç yoktu ve Papa'nın samimiyetine, Rusya'ya yardım etme arzusuna inanmıyordu. Ve bedeli çok yüksekti - Ortodoksluğu terk etmek ve Batılı "efendilere" bağımlı olmak.
Konstantinopolis'ten gelen ve Kiev'in Tatarlar tarafından ele geçirilmesi sırasında kısa süre sonra kaybolan Metropolit Yunan Joseph'in ardından, 1243 yılında Rus Metropolü'nün yönetimi Başrahip Kirill (89) tarafından devralındı. Ve yeni metropol, Batu'nun saldırısından sonra prensleri Batı'ya yönelen Rusya'nın güney topraklarından olmasına rağmen, hem kilise işlerinde hem de siyasette Alexander Nevsky'nin konumunu sıkı bir şekilde benimsedi.
Eski bir tarihçi şöyle diyor: 1246'da Novgorod'daki Alexander Nevsky, babasının ölüm haberini aldı ve "ailesiyle birlikte bu kaybın yasını tutmak ve birlikte kamu düzeni için önlemler almak" için aceleyle Vladimir'e gitti.
Daha sonra Batu, Alexander Nevsky'ye çadırına yayla gelme teklifiyle elçiler gönderdi. Babasını gömen büyük komutan hana geldi. Batu, İskender'e duyduğu saygıdan dolayı, onu bir Hıristiyan için aşağılayıcı olan pagan ritüelleri prosedürüne tabi tutmadı. (Rus prenslerinin bunları yapmayı reddettiği ve Moğolların elinde korkunç bir acı içinde öldüğü durumlar vardı, örneğin Çernigov Prensi Mihail.) Sonra onu saygıyla kabul eden Büyük Han'a giden yol vardı. bir komutan olarak yetenek. Han, İskender'in Vladimir'in Büyük Dükü olduğunu doğruladı ve Güney Rusya'nın ve Kiev'in tamamını ona verdi.
Alexander Nevsky, yalnızca Vladimir Büyük Dükü unvanını değil, aynı zamanda babasının Horde'a karşı başlattığı ihtiyatlı, esnek politikayı da kabul edecek. Han'la barışçıl ilişkiler gerekliydi. Bu, hem Rus devletinin hem de Rus kültürünün hayatta kalmasını mümkün kıldı.
Cesur bir savaşçı ve yetenekli bir komutanın Horde'u birden fazla kez ziyaret etmesi gerekecek. Ayrıca diplomat olması da gerekiyordu. İskender, yetkililerinin yalnızca haraçla ilgileneceği konusunda hanla aynı fikirde olmayı başardı. Ve tüm hükümet idaresi Rus prenslerinin elinde kalacak. Ayrıca savaş ve barış konularını hanın bilgisi olmadan çözme hakları vardı ve yargılama Rus yasalarına göre yürütülüyordu. İskender Hıristiyan inancının ve kilise yapısının dokunulmazlığını savundu.
Rus Kilisesi haklı olarak Alexander Nevsky'yi Ortodoksluğun savunucusu olarak görüyor. Laik tarihçiler, usta diplomasi yoluyla Moğol-Tatar boyunduruğunun zorluklarını en azından bir dereceye kadar zayıflattığını iddia ederken daha az adil değiller. Ancak bu diplomasinin korkusuz savaşçıya ne kadar zihinsel acıya mal olduğunu ancak tahmin edebiliriz.
Yurttaşlarını cezalandırmak zorundaydı: Batı'ya yönelen hainleri, düşmanı püskürtmek için yeterli güç yokken Tatar birliklerinin Rus topraklarına saldırılarını kışkırtan hanın umutsuz direnişçilerini cezalandırmak. Günümüzün liberalleri bunu hatırlamaktan ve onu zulümle suçlamaktan hoşlanıyorlar.
İskender, Rus halkını tam bir Tatar nüfus sayımından korumaya çalıştı. Belki bu kısmen başarılı oldu. Ancak Novgorod'u haraç ödemekten koruyamadı. Novgorodlular isyan etti. Onları sakinleştirmem gerekiyordu. Suzdal halkı haraç toplayan Tatar Baskaklara isyan ederek onları şehirden kovdu. Sonra akılları başına geldi ve İskender'den Berke Han'ı hediyelerle yatıştırmasını istediler (Batu çoktan ölmüştü). Ve İskender Horde'un başkenti Sarai'ye gitti. Açıkçası, İskender aynı zamanda hanı Rus halkından yardımcı Moğol ordusu için talep etmemeye ikna etti.
Alexander Nevsky'nin ölüm nedenleri hakkında farklı varsayımlar var. Belki Horde'da zehirlenmiştir. Kasım 1236'da Han'ın karargâhından eve dönerken kendini iyi hissetmiyordu. Ya da belki de bu kırk dört yaşındaki yakışıklı, zeki, cesur, tarih sezgisine sahip, sadece ülkeyi korumakla kalmayıp çok şey yapmış olan prens. L.N. Gumilyov'un inandığı gibi, diplomatik faaliyetin yükü altında, ama aynı zamanda maneviyat açısından da aşırı gergindi. O zaman Rusya'nın kaderi belirleniyordu: Ulusal özellikleriyle, kültürüyle, maneviyatıyla dünya haritasında yer almak ya da olmamak.
14 Kasım 1263'te, ölümünden birkaç saat önce Prens Alexander Nevsky manastır yeminleri etti. En yüksek manastır rütbesini - şemayı kabul etti. Alexander Nevsky'nin ölümü hakkında halkı bilgilendiren Büyükşehir Kirill, "Çocuklarım, Rus topraklarının güneşi battı!"
Bir çağdaşı şunları kaydetti: “Çığlıklar ve haykırışlar vardı, herkes daha önce hiç olmadığı kadar mücadele ediyordu. Öyle ki yer sarsıldı.” 23 Kasım'da Alexander Nevsky'nin naaşı Vladimir'deki Meryem Ana Manastırı'na gömüldü.
Hafıza
Alexander Nevsky'nin onuruna Peter, Neva'nın kıyısında bir manastır - Alexander Nevsky Lavra inşa ettim. İskender'in kalıntıları oraya nakledildi. Peter, onlarla genç prensin bir zamanlar ünlü olduğu İzhora'nın ağzında Vladimir'den tanıştım. İmparator, Alexander Nevsky'nin kalıntılarının Rusya'nın yeni başkentine nakledildiği kadırganın dümenini kendisi sürdü. Küreklerde imparatorun yüksek rütbeli soyluları vardı. Peter I ve generalleri, kutsal asil Büyük Dük'ün kalıntılarının bulunduğu kutsal emaneti (90) yeni manastırın kilisesine taşıdılar. Aynı zamanda, Peter'ın İsveçlilerle Nystadt Barışını imzaladığı gün olan 30 Ağustos'ta Alexander Nevsky'nin anısının kutlanmasına ve Kilise'nin onu cenazesinin olduğu 23 Kasım'da anmasına karar verildi. Vladimir'de. Ve Peter I'in ölümünden sonra, dul eşi İmparatoriçe Catherine I, Alexander Nevsky'nin onuruna ve büyük kocasının yaptıklarının anısına bir düzen kurdu (91).
İmparatoriçe Catherine II'nin sevgili torunu İmparator I. Alexander, yetiştirilme tarzı ve eğitimi nedeniyle tipik bir Batılı oldu, ancak aynı zamanda Batı'dan Rusya için tehlike geldiğinde Lavra'da Alexander Nevsky'nin külleri önünde dua ederek diz çöktü. Avrupa'nın fatihi Napolyon Bonapart'ın şahsı.
1941-45 Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında, ülkenin kaderinin bir kez daha belirlendiği sırada, Nazi işgalcilerine karşı savaşlarda gösterilen kahramanlıklardan dolayı subaylara verilen Alexander Nevsky Askeri Nişanı kuruldu.
Dolayısıyla Alexander Nevsky, Rus tarihinde yalnızca İsveçliler ve Alman şövalyelerine karşı kazandığı zaferlerle tanınmıyor. Bir süre Moğol boyunduruğunun zorluklarını hafifletti. Batu ile ittifak kuran Alexander Nevsky, oğlu Sartak'ın yeminli kardeşi oldu. Bugün Alexander Nevsky'nin tarihi bir figür olarak vizyonunun bir başka yönü ortaya çıktı. Avrupa ve Asya'nın ekonomik, politik, kültürel birliği olan Avrasya fikirlerinin kurucusu olarak anılır. Doğal olarak Prens İskender böyle bir terimi bilmiyordu ve telaffuz etmedi. Avrasyacılık teorisinin yaratıcıları, 1921'de Sovyet hükümeti tarafından Rusya'dan kovulan bilim adamlarıydı. Avrasyalılar, Rusya topraklarını (SSCB'nin çöküşünden önceki bölge), ne Avrupa'ya ne de Asya'ya ait olmayan özel bir tarihi ve coğrafi dünya olarak anladılar. benzersiz bir tarihsel ve coğrafi kişilik olarak. Bu bağlamda, kitapları belirli siyasi nedenlerden dolayı SSCB'de bilinmeyen Rus göçmen tarihçi G.V. Vernadsky'nin eserlerini özellikle belirtmekte fayda var. L.N. Gumilyov'dan önce bile Moğollar ile Ruslar arasındaki ilişkiyi inceledi. L.N. Gumilyov onun gibi düşünen kişidir. Ve bugün sadece destekçileri Vernadsky ve Gumilev olan Avrasyacılığın gelişen tarihsel ve politik teorisi değil, aynı zamanda modern Avrasyacıların pratik faaliyetleri de var.
L.N. Gumilyov, Papa'nın sadece şizmatiklere (Ortodokslara) değil aynı zamanda Moğol-Tatarlara karşı da bir haçlı seferi ilan etmesine özellikle dikkat etti. Bu, Rusya ile Altın Orda arasında askeri-siyasi bir birlik yaratılmasına hizmet etti. Alexander Nevsky'nin sezgisi ona dikenli de olsa doğru yolu söyledi. Ölümünden sonra bile Moğol süvarileri, 1269'da Rus birliklerinin Livonyalı şövalyelerle mücadelesine yardım etti. Ve Aşağı Volga'da yine Tatarlarla birlikte Asyalı göçebelerin istilaları durduruldu. L.N. Gumilyov şunları kaydetti: “...Prenslerin Tatarlardan yardım istediği yerde, Rusya'nın büyük gücü orada büyüdü. Batı'ya boyun eğmeyi kabul ettikleri yerde, örneğin Galiçya'da, orada serflere dönüştüler ve artık hiçbir şey yapamaz hale geldiler.” Moğol-Tatarlar ile Rus beylikleri arasındaki ilişkilerin tarihine ilişkin bu kavramı herkes kabul etmiyor. Ancak L.N. Gumilyov, daha önce araştırmacılar arasında pek ilgi uyandırmayan veya kendi sonuçlarına benzemeyen sonuçların temelini oluşturan tarihsel gerçeklere dikkat çekti. L.N. Gumilyov, geleneksel, donmuş kavramları açıkça sarstı, belirli bir tarihsel gerçeğin seçimi ve değerlendirilmesine yönelik yeni bir tutumu zorladı ve vizyonuna yeni bir bakış açısı buldu.
Genel olarak dönemin büyük önem taşıyan siyasi olaylarla dolu olduğu belirtilebilir. Ve olayların bu hızlı akışı, durumun değişmesi, eylemlerin güdülerini ve nedenlerini açık bir şekilde belirlememize izin vermiyor. Bu kısmen tarihçilerin aynı gerçekler üzerindeki öznelliğini ve farklı bakış açılarını açıklamaktadır. Bu tarihi olayların, yeni davranış stereotiplerinin ve “Rus karakterinin” özelliklerinin ortaya çıkmasının temel nedeni olduğu inkar edilemez. Alexander yeni fikirlerin destekçisi olarak hareket ediyor. Rus zihniyetinin yeni özelliklerinin oluşumunda önemli rol oynayan odur. Tam olarak ne yapıldı? Seyahat etti, analiz etti, karşılaştırdı, müzakere etti, yeni günlük kurallar ve eyalet yasalarını tanıttı.
Birincisi Moğollarla yapılan anlaşmadır. Bir yanda Batılı saldırganlardan korunma, diğer yanda 300 yıl boyunca esaret. Gumilev'in bakış açısından: bu birlik, Avrasya halklarıyla ilişkilerde yeni etnik geleneklerin oluşumunun başlangıcını işaret ediyordu. Birliğin amacı ortak Anavatan'ın savunulmasıydı, "attığı adımın derin önemini kendisinin anlayıp anlamadığı bilinmiyor ve o kadar da önemli değil" çünkü "torunlarının ortak görüşüne göre, onun seçimi en yüksek kararı aldı." onay." İsteyerek ya da istemeyerek bu konuda şüpheler ortaya çıkıyor. Etnik anlamda bu gerçekten doğrudur. Ama bu ortak Anavatan'ın savunulması için mi? Onu desteklemeyen çağdaşları ne olacak? Çok daha aptal oldukları ya da daha az vatansever oldukları ortaya çıktı. Sonuçta, bu onayın yalnızca seçilen hükümet rotasına geriye dönük olarak destek bulma girişimi ve aynı zamanda savaşlar ve iç çelişkiler için bir gerekçe bulma girişimiyle ifade edilmiş olması mümkündür. Burada vatanseverlik duygusuyla oynamak mümkün. Ancak prensin eylemlerine ilişkin tam tersi bir değerlendirme var: “İskender'in Vladimir'in büyük saltanatında kaldığı dönemde, Rusya üzerindeki Moğol egemenliği sistemi düzene sokuldu (1257-1259 nüfus sayımı, bu gerçeğe dayanarak İskender'dir). Batu ve Spartak'ın samimi dostu, boyunduruğun kurulmasında çoğu zaman ana suçlu olarak gösterilen, kitabı ülkemizde yayınlanan modern Amerikalı tarihçi D. Fennell'e göre, Büyük İskender'in saltanatı “... Rusya'nın Tatar devletine boyun eğdirilmesinde yeni bir dönem başlıyor... Sözde Tatar boyunduruğu, İskender'in kardeşlerine ihanet ettiği andan itibaren Batu'nun Rusları işgali sırasında başlamadı." Gördüğümüz gibi tarihçilerin görüşleri taban tabana zıttır. Neden? Tabii ki, yazarların öznel konumu tarafından belirlenir ve bu da belirli bir tarihsel dönemde belirli bir toplumun kültürel, tarihi ve dini özelliklerine bağlıdır. Bana öyle geliyor ki, özellikle tarihi kaynaklar tarafından onaylanması zorsa, geçmiş yıllardaki olayları bu kadar net düşünmeye değmez mi? Sunulan bakış açıları konuyu değerlendirmeye yönelik aşırı yaklaşımlardır. Ancak büyük olasılıkla her birinde bazı gerçekler var.
Moğolların alternatif inançlara hoşgörüsü göz önüne alındığında, kilise "pis" olanlarla ittifaka olumlu baktı ve bunu, yabancıların boyunduruğunun Yüce'nin dünyevi günahlar için cezası olduğu ve kişinin alçakgönüllü olması ve bunun üstesinden gelmesi gerektiği gerçeğiyle haklı çıkardı. Günahların kefareti olarak bu acı, Ruslar temizlenir temizlenmez Tatarların zulmü sona erecek.
Kilisenin etkisini analiz ettiğimizde, prens ile kilise arasında bir tür anlaşma olduğu sonucuna varıyoruz: çıkarların korunması karşılığında yüceltme ve destek.
Yalnızca özgürlüğü seven Novgorodianlar zaman zaman Büyük Dük'e karşı çıkıyordu. Ve büyük olasılıkla, bunun için onlara saygı duymaktan ve fikirlerini dikkate almaktan kendini alamadı. Ancak yine de devletin çıkarları onun kişisel duygu ve arzularının üzerinde duruyordu. Bu, İskender'in, ortak çıkarlara aykırı olan asi insanlarla ilişki taktiklerini seçerken uyguladığı zulüm ve hilelerle kanıtlanmaktadır (sayılara karşı isyan, Novgorod boyarlarının tepesinin Horde haraçları "daha az" insanların "lehine", evet ve Novgorod'a karşı yürütülen askeri operasyonlar). Prens halkın endişelerini ve zorluklarını görmeden edemedi ama tüm devletin çıkarları daha önemliydi. Belki de Karamzin'in altını çizdiği kural burada işe yaradı: “... Devletin kuvvetine, güvenliğine, huzuruna aykırı olan hükümdarın erdemleri erdem değildir.” Boyarların müttefiklerinin desteğini reddedemeyen İskender, artan sosyal adaletsizlik ve eşitsizliği sık sık görmezden geliyordu. Bununla birlikte, "İskender, konumu itibariyle, elbette," daha küçük "olarak Novgorod soylularına daha yakındı". Muhtemelen dünyayı "büyük" ve "küçük" olarak bölünmekten başka türlü hayal etmemişti. , zengin ve fakir. Yüce Allah dünyayı böyle yarattı. Peki insanlar onun planının bilgeliğinden şüphe edebilir mi?
“Neva kahramanının tüm eylemlerine bakıldığında, bunu fark etmek kolaydır: İskender, tüm işlerinde ve kampanyalarında şaşırtıcı derecede babasının izinden gittiği bir öncü değildi; Babasının kaderini ayrıntılarıyla da olsa tekrarlaması, "Zaferleri yalnızca tarihsel arka plandaki değişiklik nedeniyle değil (genel umutsuzluğun karanlığındaki flaşlar gibidir!), aynı zamanda gençliği sayesinde de kıyaslanamayacak kadar parlak görünüyor. , kişisel cesaretin parlaklığı ve bazı özel neşeli cesaret."
Rus prenslerinin faaliyetlerinin bir sonraki ayırt edici özelliği, yenilmez iktidar arzusudur. İskender, babasının ölümünden sonra acımasız oyunun kurallarını deneyimledi. “İstese de istemese de, zorlu bir iktidar mücadelesiyle karşı karşıya. Rakipleri yalnızca babasının küçük kardeşleri Svyatoslav, Ivan değil, aynı zamanda kendi kardeşleri Andrei, Mikhail, Yaroslav, Konstantin, Vasily, Daniil olacak. prens ailelerde uzun zamandır bir gelenek olmuştur: iktidar sevgisi her zaman kardeş sevgisine galip gelir, en zengin "masa"yı işgal etme arzusu "günah işleme" korkusundan daha güçlüdür ve bu nedenle Tanrı'nın gazabına uğrar. barış çağrısında bulunan vaizlerin sık sık bahsettiği şey.” Bununla birlikte, o zamanlar Rusya, niteliksel olarak farklı bir davranışın örneklerini zaten biliyordu - manastırcılığın benimsenmesi. “Rusya'daki bu tür insanlar özel bir otoriteye sahipti. Bu gelenek, daha sonraki dönemde ileri Rus halkının manevi ve ahlaki araştırmalarına da yansıdı. İlk bakışta bu tür açıklanamaz eylemlerin temelinde, insanların acı çekme arzusu vardı. Yaşamın ve sıkı çalışmanın tüm zorluklarını üstlendiler ve acı çekerek suçlarını ve günahlarını kefaret ettiler, yükü ruhlarından uzaklaştırdılar, fiziksel ve ruhsal acılarla ahlaki saflık ve cennetin krallığını kazandılar. içsel özgürlük arayışı içinde özgürlükler, yalnızlığın iç telaşından uzaklaşarak, yaşamın nimetlerini bilinçli olarak reddederek, yalnızca yalnızlık Tanrı'ya gerçek hizmetin koşullarını yaratır. “Evlenmemiş bir adam, Rab'bi nasıl memnun edeceğiyle ilgilenir. ; Elçi Petrus şöyle öğretti: "Fakat evli bir adam bu dünyanın işleriyle, karısını nasıl memnun edeceğiyle ilgilenir." İskender bu tür insanlara saygı duyuyordu ama bu yol ona göre değildi.
İktidar mücadelesinin yöntemleri de değişti. “...mücadele eşi benzeri görülmemiş derecede acımasız, temel bir karaktere büründü. Ve eğer daha önce prenslik anlaşmazlıklarını çözmenin ana yolu “açık alanda” bir savaşsa, şimdi yeni, korkunç bir silah giderek daha fazla kullanılıyordu - Batu'yu veya onu ihbar etmek. Büyük Han'ın kendisi düşmanı hakkında."
Batu ile yapılan anlaşma, etnik grupların kaynaşmasına ve dolayısıyla Moğol ve Rus halklarının karakteristik özelliklerinin kaynaşmasına katkıda bulundu.
Büyük Dük imajının meşhur olduğu tek şey ömür boyu başarılar değildir. “Prens İskender'in kaderi, ölümünden sonra ikinci bir yaşam bulmaktı. Adı askeri cesaretin sembolü haline geldi. Metropolitan Kirill'in yarattığı prensi çevreleyen kutsallık havası, insanların ciddiyetle sorduğu yerde cennetsel şefaat beklemeyi mümkün kıldı. bir mucize olarak, kesinlikle oldu. Prens - aziz, Kulikovo Savaşı arifesinde ve 1571'de Kırım Tatarlarının korkunç baskını sırasında mezardan yükseldi ve yurttaşlarını cesaretlendirdi. anısı Rus Kilisesi'nin tüm kiliselerinde istisnasız kutlanan azizler.
İnsanlar özellikle İsveçlilerle veya Almanlarla bir savaş olduğunda Alexander Nevsky'yi sık sık hatırladılar...
Bizans imparatorlarının gücü yasal olarak kalıtsal değildi. Aslında tahtta herkes olabilir. 518'de Anastasius'un ölümünden sonra entrika sonucu Justin'in muhafızlarının başı tahta çıktı. Makedonyalı bir köylüydü, cesurdu ama okuma yazma bilmiyordu ve bir asker olarak devlet işlerinde hiçbir tecrübesi yoktu. Yaklaşık 70 yaşında bir hanedanın kurucusu olan bu yeni başlayan, yeğeni Justinianus'un şahsında bir danışmanı olmasaydı, kendisine verilen yetki nedeniyle büyük ölçüde sekteye uğrayacaktı.
Makedonya yerlisi Justinianus, amcasının daveti üzerine genç bir adam olarak Konstantinopolis'e geldi ve burada tam bir Roma ve Hıristiyan eğitimi aldı. İş hayatında tecrübesi vardı, olgun bir zihne ve sağlam bir karaktere sahipti. Ve 518'den 527'ye. aslında Justin adına hüküm sürüyordu. Ve Justinus'un 527'deki ölümünden sonra Bizans'ın tek hükümdarı oldu.
Justinianus iki büyük fikrin asil bir temsilcisiydi: imparatorluk fikri ve Hıristiyanlık fikri
Justinianus, Roma İmparatorluğu'nu eski haline döndürmeyi, Roma'nın varisi Bizans'ın batıdaki barbar krallıklar üzerinde elinde bulundurduğu dokunulmaz hakları güçlendirmeyi ve Roma dünyasının birliğini yeniden sağlamayı hayal ediyordu.
Justinianus öncelikli görevinin Bizans'ın askeri ve siyasi gücünü güçlendirmek olduğunu düşünüyordu. Justinian döneminde Bizans toprakları neredeyse iki katına çıktı, sınırları Roma İmparatorluğu sınırlarına yaklaşmaya başladı. Güçlü bir Akdeniz devleti haline geldi. Justinianus, Avrupa'da egemenlik iddiasını vurgulayarak kendisine İmparator Frenk, Alemannik ve diğer unvanları taktı.
Justinian döneminde oluşturulan Medeni Hukuk Kanunu, Bizans hukuk düşüncesinin zirvesidir. Kanun, imparatorluğun ekonomik ve sosyal yaşamında meydana gelen değişiklikleri yansıtıyor. kadınların yasal statüsünün iyileştirilmesi, kölelerin azat edilmesi vb. İlk kez, tüm insanların doğası gereği eşit olduğunu ve köleliğin insan doğasıyla bağdaşmadığını öne süren doğal hukuk teorisi yasal olarak kabul edildi.
Justinianus döneminde Bizans yalnızca Avrupa'nın en büyük ve en zengin devleti değil, aynı zamanda en kültürel devleti haline geldi. Justinianus ülkede kanun ve düzeni güçlendirdi. Konstantinopolis, ortaçağ dünyasının ünlü sanat merkezi, “bilim ve sanatın paladyumu” haline gelir ve ardından Bizans sanat tarzının da odak noktası haline gelen Ravenna, Roma, İznik, Selanik gelir.
Justinianus döneminde, günümüze kadar ayakta kalan harika kiliseler inşa edildi - Konstantinopolis'teki Ayasofya ve Ravenna'daki San Vitale Kilisesi. Başkentinde onurla tanıştığı Papa John ile bağlantılar kurdu. 525 yılında Konstantinopolis'te. Papa John, yeni Roma'yı ziyaret eden Romalı yüksek rahiplerin ilkidir.
Resmi olarak, Kilise ile ilgili olarak Justinianus, Kilise ile devletin eşit ve dostane bir şekilde bir arada yaşamasını öngören senfoni ilkesini gözlemledi.
İnançlı ve Tanrı'nın lütfuyla hüküm sürdüğüne inanan bir adam olarak, tebaasının manevi ve ahlaki liderliğine büyük önem verdi. Tek bir hukuk kurduğu tek imparatorlukta, tek bir imanın, tek bir manevi gücün, yani inancının ve iradesinin olmasını istiyordu. Teolojik akıl yürütmeye çok düşkündü, kendisini harika bir ilahiyatçı olarak görüyordu, Tanrı'nın dudaklarıyla konuştuğuna inanıyordu ve kendisini kiliseyi kendi hatalarından ve kötülüklerden korumaya hazır "imanın öğretmeni ve kilisenin başı" olarak ilan ediyordu. rakiplerin saldırıları. Her zaman ve her zaman kiliseye dogmaları, disiplini, hakları, görevleri dikte etme hakkını verdi, kısacası onu en yüksek (kutsal) gücünün bir organına dönüştürdü.
Yasama işlemleri kilise yapısına ilişkin tüm ayrıntılarını düzenleyen kararnamelerle doludur. Justinianus aynı zamanda cömert bağışlar, dekorasyon ve tapınakların inşası ile kiliseye fayda sağlamaya çalışıyor. Dindar coşkusunu daha iyi vurgulamak için, kafirlere şiddetli bir şekilde zulmetti, 529'da birkaç pagan öğretmenin hâlâ gizlice kaldığı Atina üniversitesinin kapatılmasını emretti ve şizmatiklere şiddetle zulmetti. Buna ek olarak, kiliseyi bir efendi gibi nasıl yöneteceğini biliyordu ve ona yağdırdığı himaye ve iyilikler karşılığında, kendisine açıkça "imparator ve rahip" adını vererek, despotik ve kaba bir şekilde iradesini ona emretti.
Sezarların varisi olarak o da onlar gibi yaşayan bir yasa, mutlak gücün en eksiksiz vücut bulmuş hali ve aynı zamanda imparatorluktaki düzeni koruyan yanılmaz bir yasa koyucu ve reformcu olmayı istiyordu. İmparator, piskoposları özgürce atama ve görevden alma, kendisine uygun kilise yasaları oluşturma hakkını kendine mal etti ve "kilisenin tüm zenginliğinin kaynağının imparatorun cömertliği olduğunu" söyleyen oydu.
Justinian döneminde kilise hiyerarşisinin safları birçok hak ve avantaj elde etti. Piskoposlara yalnızca hayır işlerinin liderliği emanet edilmedi; aynı zamanda laik yönetim ve mahkemedeki suiistimalleri düzeltmek için de atandılar. Bazen meseleyi kendileri çözüyorlar, bazen aleyhine iddiada bulunulan yetkili ile anlaşmaya varıyorlar, bazen de bizzat imparatorun dikkatine konuyu sunuyorlardı. Din adamları olağan mahkemelere tabi olmaktan çıkarıldı; rahipler piskoposlar tarafından, piskoposlar konseyler tarafından ve önemli durumlarda imparatorun kendisi tarafından yargılanıyordu.
Justinianus'un faaliyetlerinde özel desteği ve danışmanı eşi İmparatoriçe Theodora'ydı.
Theodora da halktan geldi. Hipodromdaki ayı bakıcısının, modaya uygun bir aktris olan kızı, Justinianus'u onunla evlenmeye zorladı ve tahtı da onunla birlikte aldı.
Hiç şüphe yok ki hayattayken - Theodora 548'de öldü - imparator üzerinde muazzam bir etki yarattı ve imparatorluğu onunla aynı ölçüde, hatta belki daha da fazla yönetti. Bunun nedeni, eksikliklerine rağmen - parayı, gücü seviyordu ve tahtı korumak için çoğu zaman hain, zalimce davranıyordu ve nefretinde kararlıydı - bu hırslı kadının mükemmel nitelikleri vardı - enerji, sertlik, kararlı ve güçlü irade, ihtiyatlı ve net bir siyasi zekaya sahipti ve belki de birçok şeyi kraliyet kocasından daha doğru görüyordu.
Justinianus, Batı'yı yeniden fethetmenin ve papalıkla ittifak halinde Roma İmparatorluğu'nu yeniden kurmanın hayalini kurarken, Doğu'nun yerlisi olan o, dönemin durumunu ve ihtiyaçlarını daha doğru anlayarak bakışlarını Doğu'ya çevirdi. İmparatorluğun barışına ve gücüne zarar veren dini çekişmelere son vermek, çeşitli tavizler ve geniş bir dini hoşgörü politikası yoluyla Suriye ve Mısır'ın mürted halklarını en azından bir kayıp pahasına geri döndürmek istiyordu. Doğu monarşisinin güçlü birliğini yeniden yaratmak için Roma'dan kopun. Theodora'nın tavsiye ettiği birlik ve hoşgörü politikası şüphesiz ihtiyatlı ve makuldü.
İmparator olarak Justinianus, ne tür bir eylem yapması gerektiğini bilmeden kendisini defalarca zor durumda buldu. Batılı girişimlerinin başarısı için papalıkla yerleşik uyumu sürdürmesi gerekiyordu; Doğu'da siyasi ve ahlaki birliğin yeniden tesis edilebilmesi için Mısır, Suriye, Mezopotamya ve Ermenistan'da çok sayıda ve nüfuz sahibi olan Monofizitlerin korunması gerekiyordu. Onun tereddütlü iradesi, tüm çelişkilere rağmen, karşılıklı anlayışın temelini bulmaya ve bu çelişkileri uzlaştırmanın bir yolunu bulmaya çalıştı.
Yavaş yavaş, Roma'yı memnun etmek için, 536'daki Konstantinopolis Konseyinin muhalifleri anatematize etmesine izin verdi, onlara zulmetmeye başladı (537-538), kaleleri Mısır'a saldırdı ve Theodora'yı memnun etmek için Monofizitlere kiliselerini restore etme fırsatı verdi ( 543) ve 553 Konsili'ne, Kadıköy Konsili'nin kararlarının papadan dolaylı olarak kınanması için çabaladı. İmparatorluğun zenginliğinin artması, yasaların üzerinde duran hükümdarın sınırsız gücü, Kilisenin ikincil rolü, pagan krallara daha layık olan Hıristiyan imparatorun aşağılayıcı ibadet törenleri, bunların ahlakını etkilemeden edemedi. o zamanın toplumu.
İnsanların manevi ihtiyaçları fakirleşti. Konstantinopolis sakinleri günlerini sirklerde geçirdiler, burada heyecanla partilere bölünerek isyanları ve kan dökülmesini kışkırttılar. Hipodromdaki seyirciler öfkeyle bağırdılar: “Meryem Ana, bize zafer ver!” Atlara büyü yapmak için büyücüler tutuldu; Pandomim sanatçıları en müstehcen sahneleri tasvir ederek ve utanmadan küfür ederek performans sergilediler. Şehirde genelevler, meyhaneler, aşırı sarhoşluk ve sefahat gelişti. İmparatorluk soylularının ve en yüksek din adamlarının aşırı lüksüne, korkunç bir yoksulluk eşlik ediyordu.
Çelişkili bir şekilde, Bizans'ta ahlâk gevşekliği yaygın bir dindarlık gösterisiyle bir arada mevcuttu. Bizans nüfusu teolojiye karşı inanılmaz bir eğilim gösterdi. Yani tarihçi Agapius'a göre pazardaki ve meyhanelerdeki aylaklar Tanrı'dan ve O'nun özünden bahsediyorlardı. Rus filozof Vl'nin esprili sözlerine göre. Solovyov, "Bizans'ta Hıristiyanlardan daha fazla ilahiyatçı vardı."
Böylece, Bizans imparatorlarının en mübareğinin kışkırtmasıyla, ilahi emirleri tutan ama yerine getirmeyen Hıristiyan dünyasının üzerine kaçınılmaz bir ceza çöktü. Justinianus yaşlılığa yaklaştıkça enerjisini ve coşkusunu kaybetti. Theodora'nın ölümü (548) onu önemli bir destekten, sağlamlık ve ilham kaynağından mahrum bıraktı. O zamanlar yaklaşık 65 yaşındaydı, ancak 82 yaşına kadar hüküm sürdü ve yavaş yavaş hayatın hedeflerine sunduğu engellere boyun eğdi. Yönetimin giderek daha fazla üzülmesini, felaketlerin ve hoşnutsuzluğun giderek artmasını, kayıtsızlığa düşerek neredeyse kayıtsız bir şekilde izledi. Corippus, bu son yıllarda “eski imparatorun hiçbir şeyi umursamadığını” söylüyor. Sanki zaten uyuşmuş gibi, tamamen sonsuz yaşam beklentisine dalmıştı; ruhu zaten cennetteydi.” Justinianus Kasım 565'te bir halef atamadan öldü (Theodora onu çocuksuz bıraktı).
Alexander A. Sokolovsky
Ve böyle bir evlilik İmparatoriçe Euphemia'nın protestosuna neden oldu. Ayrıca Theodora, Monofizitizme karşı açık bir eğilim gösterdi. Ancak Justinianus geri adım atmadı. Aynı yıl içinde Euphemia'nın ölümünden sonra İmparator Justin evlatlık oğluna karşı çıkmadı. Özellikle önceki mesleğinden vazgeçmiş olan pişmanlık duyan bir aktrisin soylu kişilerle bile yasal evliliğe girmesine izin veren bir evlilik kararnamesi çıkardı. Böylece düğün gerçekleşti.
Justinianus'un saltanatının başlangıcından itibaren Trakya, “Hunlar” - Bulgarlar ve “İskitler” - Slavlar tarafından giderek daha yıkıcı baskınlara maruz kalmaya başladı. Aynı yıl komutan Mund, Trakya'daki Bulgarların saldırısını başarıyla püskürttü.
Justinianus, Justinianus'un zamanından itibaren kuzey Suriye'deki Monofizit manastırlarına ve din adamlarına yönelik zulüm politikasını miras aldı. Ancak imparatorlukta Monofizitizme karşı yaygın bir zulüm yoktu; taraftarlarının sayısı çok fazlaydı. Monofizitlerin kalesi olan Mısır, sürekli olarak başkente tahıl tedarikini kesintiye uğratma tehlikesiyle karşı karşıyaydı, bu yüzden Justinianus, devletin tahıl ambarında toplanan tahılları korumak için Mısır'da özel bir kale inşa edilmesini bile emretti. Zaten 530'ların başında İmparatoriçe Theodora, müzakerelere başlamak ve Monofizitler ile Ortodoks'un konumunu uzlaştırmaya çalışmak için kocası üzerindeki etkisini kullandı. Aynı yıl, Monofizitlerden oluşan bir heyet Konstantinopolis'e geldi ve kraliyet çifti tarafından Hormizda sarayında barındırıldı. O zamandan beri burada, Theodora'nın himayesi altında ve Justinianus'un zımni rızasıyla Monofizitler için bir sığınak vardı.
Nika İsyanı
Ancak bu anlaşma aslında Monofizitler için bir zaferdi ve Ostrogot kralı Theodahad'ın siyasi elçi olarak Konstantinopolis'e gönderdiği Aziz Papa Agapit, Justinianus'u Monofizitizm ile yapılan sahte barıştan vazgeçip Kalkedon kararlarının yanında yer almaya ikna etti. Ortodoks Aziz Mina, yerinden edilmiş Anthimus'un yerine yükseltildi. Justinianus, Aziz Agapit'in tamamen Ortodoks olarak tanıdığı bir inanç itirafı hazırladı. Aynı sıralarda imparator, İlahi Ayin törenine dahil olan Ortodoks dua kitabı "Tek Başlayan Oğul ve Tanrı'nın Sözü" nü derledi. Yılın 2 Mayıs'ında, Anthima davasının son duruşması için Konstantinopolis'te imparatorun huzurunda bir Konsey açıldı. Konsey sırasında, aralarında Anthimus ve Sevier'in de bulunduğu bir dizi Monofizit lider kınandı.
Ancak aynı zamanda Theodora, imparatoru, uzlaşmaya istekli olduğunu gösteren merhum Papa Agapit'in varisi olarak Deacon Vigilius'u atamayı kabul etmeye ikna etti. Silverius'un o yıl Roma'daki başpiskoposluğa seçilmiş olmasına rağmen, imparatorluk iradesiyle papalık tahtına yükselişi yılın 29 Mart'ında gerçekleşti. Roma'yı kendi şehri ve kendisinin en yüksek otorite olduğunu düşünen Justinianus, papaların Konstantinopolis Patriklerine üstünlüğünü kolayca fark etti ve ayrıca papaları kendi takdirine göre kolayca atadı.
540'ın Sorunları ve Sonuçları
İç yönetimde Justinianus aynı çizgiye bağlı kaldı, ancak yasal reform girişimlerine çok daha az dikkat etti - avukat Tribonian'ın yıl içinde ölümünden sonra imparator yalnızca 18 belge yayınladı. Aynı yıl Justinianus Konstantinopolis'teki konsolosluğu kaldırdı, kendisini ömür boyu konsül ilan etti ve aynı zamanda pahalı konsolosluk oyunlarını da durdurdu. Kral inşaat projelerinden vazgeçmedi - bu nedenle, o yıl Kudüs Tapınağı'nın kalıntıları üzerinde Kutsal Bakire Meryem adına devasa bir "Yeni Kilise" tamamlandı.
540'lar ve 550'lerin teolojik tartışmaları
540'ların başlarından itibaren Justinianus teolojiyle ilgili soruları daha derinlemesine araştırmaya başladı. Monofizitizmin üstesinden gelme ve Kilise'deki anlaşmazlığa son verme arzusu onu terk etmedi. Bu arada İmparatoriçe Theodora, Monofizitleri himaye etmeye devam etti ve yıl içinde, Ghassanid Arap şeyhi el-Harith'in isteği üzerine, gezici Monofizit piskoposu James Baradei'nin atanması yoluyla Monofizit hiyerarşisinin kurulmasına katkıda bulundu. Justinianus başlangıçta onu yakalamaya çalıştı, ancak bu başarısız oldu ve daha sonra imparator, Baradei'nin imparatorluğun eteklerindeki faaliyetleriyle uzlaşmak zorunda kaldı. İmparatoriçe Theodora, Ortodoks Kilisesi ile uzlaştığı yıl içinde ölmesine rağmen, imparatora, tüm bu zaman boyunca Konstantinopolis'in Hormizda sarayında saklanan önde gelen Monofizitlere zulmetmemesi için miras bıraktığı bir versiyon var. Öyle ya da böyle, Ortodoks imparator Monofizitlere yönelik zulmü yoğunlaştırmadı, ancak diğer sahte öğretileri kınayarak inananları tek bir Kilisede toplamaya çalıştı.
540'ların başlarında imparator, Origen'i resmi olarak kınama olasılığını gündeme getirdi. Aziz Menas'a yazdığı bir mektupta onu 10 sapkınlıkla suçlayan imparator, başkentte Origen'i ve öğretisini kınayan bir Konsil topladığı yıl.
Aynı zamanda, imparatorluk teolojik danışmanı Theodore Askidas, Nestorian hatalarını ifade eden Kutsal Cyrrhus Theodoret, Edessa Willow ve Mopsuet Theodore'un bazı yazılarının kınanmasını önerdi. Uzun zaman önce ölmüş olan yazarların kendilerine Kilise'de saygı duyulmasına rağmen, hatalı görüşlerinin ortak bir şekilde kınanması, Monofizitleri, Ortodoksları Nasturilikle suçlayarak iftira atma fırsatından mahrum bırakacaktı. O yıl Justinianus sözde kişilere karşı bir ferman yayınladı. “Üç Bölüm” - yukarıda adı geçen üç öğretmenin Ortodoks olmayan çalışmaları. Ancak bu, Monofizitleri Kilise ile barıştırmak yerine Batı'da protestolara neden oldu ve "Üç Bölüm"ün kınanması Ortodoksluğa bir saldırı olarak görüldü. Konstantinopolis Patriği Aziz Mina imparatorluk fermanını imzaladı, ancak Papa Vigilius uzun süre aynı fikirde olmadı ve hatta Konstantinopolis Kilisesi ile olan iletişimi kesme noktasına kadar gitti.
İmparatorluk, yeni fethedilen toprakları kendi aralarında yeniden dağıtmayı ümit eden Afrika'daki isyancı birliklere karşı uzun süre savaştı. İsyanı ancak o yıl başarıyla bastırmak mümkün oldu, ardından Kuzey Afrika imparatorluğun kesin bir parçası haline geldi.
540'lı yılların sonunda İtalya kaybolmuş gibi görünse de Papa Vigilius ve Konstantinopolis'teki diğer asil Romalı mültecilerin istekleri Justinian'ı pes etmemeye ikna etti ve o yıl içinde oraya bir kez daha sefer göndermeye karar verdi. Sefer için toplanan çok sayıda birlik ilk olarak Trakya'ya taşındı ve bu sayede öfkeli Slavlar oradan ayrıldı. Daha sonra, o yıl, Narses'in komutası altında büyük bir Roma kuvveti nihayet İtalya'ya geldi ve Ostrogotları yendi. Kısa süre sonra yarımada direniş bölgelerinden temizlendi ve yıl içinde Po Nehri'nin kuzeyindeki bazı topraklar da işgal edildi. Yıllar süren yorucu mücadelelerden sonra, yönetim merkezi Ravenna'da olan kansız İtalya yine de imparatorluğa geri verildi. Aynı yıl Justinianus, Totila'nın tüm yeniliklerini iptal eden “Pragmatik Yaptırım”ı yayınladı - toprak eski sahiplerine ve ayrıca kral tarafından serbest bırakılan köleler ve kolonlara iade edildi. İmparatorluk yöneticilerinin yeterliliğine güvenmeyen imparator, İtalya'daki sosyal, mali ve eğitim sistemlerinin yönetimini piskoposlara emanet etti; çünkü Kilise, yıkılan ülkede tek ahlaki ve ekonomik güç olarak kaldı. Afrika'da olduğu gibi İtalya'da da Arianizm zulüm gördü.
O zamana kadar ipek üretiminin sırrını sıkı bir şekilde saklayan Çin'den yaklaşık bir yıl boyunca ipekböceği yumurtası ithalatı önemli bir başarıydı. Efsaneye göre imparator, Pers Nasturi rahiplerini değerli kargoyu kendisine teslim etmeye ikna etti. O andan itibaren Konstantinopolis, üzerinde devlet tekeli kurulan kendi ipeğini üretmeye başladı ve hazineye büyük gelirler getirdi.
Miras
Dualar
Troparion, ton 3
Tanrı'nın yüceliğinin güzelliğini arzulayarak, / dünyevi [hayat] Onu memnun ettiniz / ve size emanet edilen yeteneği iyi bir şekilde geliştirerek onu güçlendirdiniz, / onun için ve doğru bir şekilde savaştınız / Yaptıklarınızın ödülü nedeniyle / doğru bir adam olarak Mesih Tanrı'dan kabul ettiniz // dua edin. O, size şarkı söyleyenler tarafından kurtarılacak, Jüstinyenler.
Kontakion, ton 8
Dindarlığın seçilmiş olanı çoktur / ve gerçeğin savunucusu utanmazdır, / insanlar seni daha dürüstçe ve görev duygusuyla, Tanrı bilgeliğiyle övüyorlar, / ama Mesih Tanrı'ya karşı cesaretliymişsin gibi, / alçakgönüllülükle öven sen, Bunu iste, izin ver biz sana sesleniyoruz: Sevin, sonsuz hafızanın Justinianus'u.
Kaynaklar, edebiyat
- Caesarea'lı Prokopius, Justinianus'un Savaşları.
- Caesarea'lı Prokopius, Binalar hakkında.
- Caesarea'lı Prokopius, Gizli tarih
- Dyakonov, A., “VI-VII yüzyıllarda Efesli Yahya'nın haberleri ve Slavlar hakkındaki Suriye kronikleri” VDI, 1946, № 1.
- Ryzhov, Konstantin, Dünyanın tüm hükümdarları: cilt 2 - Antik Yunan, Antik Roma, Bizans, M.: "Veche", 1999, 629-637.
- Allen, Pauline, "Justinian Dönemi" Vebası," Bizans, № 49, 1979, 5-20.
- Athanassiadi, Polymnia, “Geç Paganizmde Zulüm ve Tepki” JHS, № 113, 1993, 1-29.
- Barker, John E., Jüstinyen ve Daha Sonra Roma İmparatorluğu, Madison, Wisc., 1966.
- Browning, Robert Jüstinyen ve Theodora, 2. baskı, Londra, 1987.
- Bundy, D. D., "Jacob Baradaeus: Araştırmanın Durumu" Museon, № 91, 1978, 45-86.
- Bury, J. B., "Nika isyanı" JHS, № 17, 1897, 92-119.
- Cameron, Alan, "Sapkınlıklar ve Gruplar" Bizans, № 44, 1974, 92-120.
- Cameron, Alan Sirk Grupları. Roma ve Bizans'ta Maviler ve Yeşiller, Oxford, 1976.
- Cameron, Averil, Agathia'lar, Oxford, 1970.
- Cameron, Averil, Prokopius ve Altıncı Yüzyıl, Berkeley, 1985.
- Cameron, Averil, Geç Antik Çağda Akdeniz Dünyası, Londra ve New York, 1993.
- Capizzi, Giustiniano Siyaset ve Dini İşler Yapıyorum, Messina, 1994.
- Chuvin, Pierre, Archer, B.A., çev., Son Paganların Tarihçesi, Cambridge, 1990.
- Diehl, Charles, Justinien ve la uygarlığı bizans ve VIe siecle, I-II, Paris, 1901.
- Diehl, Charles, Theodora, Bizans İmparatoru, Paris, 1904.
- Downey, Glanville, "İnşaatçı Olarak Justinianus" Sanat Bülteni, № 32, 1950, 262-66.
- Downey, Glanville, Jüstinyen Çağında Konstantinopolis, Norman, Oklahoma, 1960.
- Evans, J. A. S., "Procopius ve İmparator Justinianus" Tarihsel Makaleler, Kanada Tarih Derneği, 1968, 126-39.
- Evans, J. A. S., "Niká İsyanı ve İmparatoriçe Theodora" Bizans, № 54, 1984, 380-82.
- Evans, J. A. S., "Procopius'un Tarihleri" çalışmaları: Kanıtların Özeti," GRBS, № 37, 1996, 301-13.
- Evans, J.A.S. Prokopius, New York, 1972.
- Evans, J.A.S. Justinianus Çağı. İmparatorluk Gücünün Koşulları, Londra ve New York, 1996.
- Fotiou, A., "VI. Yüzyılda İşe Alma Eksikliği" Bizans, № 58, 1988, 65-77.
- Fowden, Garth, İmparatorluktan Milletler Topluluğuna: Geç Antik Çağda Tek Tanrıcılığın Sonuçları, Princeton, 1993.
- Frend, W.H.C., Monofizit Hareketinin Yükselişi: Beşinci ve Altıncı Yüzyıllarda Kilise Tarihine Dair Bölümler, Cambridge, 1972.
- Gerostergios, Asterios, Büyük Jüstinyen: İmparator ve Aziz, Belmont, 1982.
- rus. çeviri: Gerostergios, A., Büyük Jüstinyen - İmparator ve Aziz[çeviri. İngilizce'den koruma M. Kozlov], M .: Sretensky Manastırı Yayınevi, 2010.
- Gordon, C. D., "Procopius ve Justinianus'un Mali Politikaları" Anka Kuşu, № 13, 1959, 23-30.
- Grabar, Andre Theodosius'un Ölümünden İslam'ın Yükselişine Kadar Justinianus'un Altın Çağı, New York, 1967.
- Greatrex, Geoffrey, "Nika İsyanı: Yeniden Değerlendirme" JHS, 117, 1997, 60-86.
- Greatrex, Geoffrey, Savaşta Roma ve Pers, 502-532, Leeds, 1998.
- Harrison, R.M. Bizans için bir Tapınak, Londra, 1989.
- Harvey, Susan Ashbrook, "Acıyı Hatırlamak: Süryani Tarih Yazımı ve Kiliselerin Ayrılması" Bizans, № 58, 1988, 295-308.
- Harvey, Susan Ashbrook, Çilecilik ve Krizdeki Toplum: Efesli Yahya ve "Doğu Azizlerinin Yaşamları", Berkeley, 1990.
- Herrin, Judith, Hıristiyanlığın Oluşumu, Oxford, 1987.
- Herrin, Judith, "Byzance: le palais et la ville" Bizans, № 61, 1991, 213-230.
- Holmes, William G., Jüstinyen ve Theodora Çağı: MS Altıncı Yüzyılın Tarihi, 2. baskı, Londra, 1912.
- Onur, Tony, Triboniyen, Londra, 1978.
- Myendorff, J., "Justinianus, İmparatorluk ve Kilise" DOP, № 22, 1968, 43-60.
- Moorhead, John Jüstinyen, Londra ve New York, 1994.
- Şahid, İ., Altıncı Yüzyılda Bizans ve Araplar, Washington, DC, 1995.
- Thurman, W. S., "Justinianus Dini Muhalifler Sorununu Nasıl Ele Almaya Çalıştım" GOTR, № 13, 1968, 15-40.
- Ure, P.N., Justinianus ve Hükümdarlığı, Harmondsworth, 1951.
- Vasiliev, A.A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Madison, 1928, repr. 1964:
- bkz. Rusça çeviri cilt 1, bölüm. 3 “Büyük Justinianus ve onun halefleri (518-610)”, http://www.hrono.ru/biograf/bio_yu/yustinian1.php
- Watson, Alan, çev. Paul Krueger'in yardımıyla T. Mommsen tarafından düzenlenen Latince metinli The Digest of Justinianus, I-IV, Philadelphia, 1985.
- Weschke, Kenneth P., İsa'nın Kişiliği Üzerine: İmparator Justinianus'un Kristolojisi, Crestwood, 1991.
Kullanılan malzemeler
- Tarihsel portal sayfası Kronos:
- http://www.hrono.ru/biograf/bio_yu/yustinian1.php - kullanılmış sanat. TSB; ansiklopediler Çevremizdeki dünya; Dashkov, S.B. kitabından, Bizans İmparatorları, M., 1997; tarihi takvim-almanak Kutsal Rusya.
- Evans, James Allan, "Justinianus (527-565 AD)," An Online Encyclopedia of Roman Emperors, St. Petersburg, Noah Publishing House, 1994, 25-44: ve “Flavius” imparatorluk ailesine ait olmanın bir işaretidir.
Kelime orijinalinde eksik. Muhtemelen yanlışlıkla kaçırılmıştır.