Hazarlar halkı. Modern Hazarlar - Kırım Karaitleri

Hazarlar sadece tarihe mi karıştı? HAYIR.

Hazarlar hala Kırım'da yaşıyor ya da en azından onların Hazar soyundan geldiğini düşünen bir halk var. Ancak şimdi modern Hazarlar, Kırım Karaitleri veya Karai adı altında biliniyor.

Kırım Karaitleri, sayıları yalnızca 2.000 kadar olan muhteşem bir topluluktur.

Geçtiğimiz günlerde Kırım topraklarını ziyaret eden editörümüz Maxim Istomin, resmi Karaim yayınları da dahil olmak üzere Karailer hakkında materyal topladı ve türbelerini ziyaret etti.

Modern

Hazarlar - Kırım Karaitleri

Resimde son Karait Kırım-Litvanya gahanı (khagan) Şapshal'ın 1939'da Kırım'dan Litvanya'ya göçü sırasındaki mührü ve damgası gösterilmektedir.

Resimde: 1939'da Kırım'dan Litvanya'ya göçü sırasındaki son Karait Kırım-Litvanya gahanı (khagan) Şapshal'ın mührü ve damgası.

Bu illüstrasyon Gahan (Kagan) Shapshal'ın Karaitlerle ilgili “SSCB Karaitlerinin etnik kökenle ilişkisi” kitabındandır. Kırım Hanlarının Hizmetinde Karailer”, Kırım Karaileri örgütü “Krymkaraylar” tarafından 2004 yılında Simferopol'de yayınlandı.

Aslında Karait Kırım ve Litvanyalı Gahan, modern zamanlarda Hazar Kağan'ın gücünün tek doğrudan varisiydi. Bazı kaynaklar, yirminci yüzyılın başına kadar Kırım Karait topluluğunun başına gaham (İbranice "hakham" - "bilge" kelimesinden) denildiğini, ancak Shapshal'ın geleneksel "gaham" teriminin yazılışını "gahan" olarak değiştirdiğini gösteriyor. Karaitlerin en yüksek dini unvanının İbranice "hakham" kelimesinden değil, Hazarca "kagan" kelimesinden geldiğine dikkat çekti.

Hazar halkının (şimdiki Kırım Karaitleri) günümüzde hala var olması başlı başına ilginç bir gerçektir. Detaylara inmeye başladığınızda Kırım Karaitlerinin hikayesi daha da ilginçleşiyor.

İnanılmaz

Kırım Karait topluluğunun özellikleri

Bunlardan bazılarını listeleyelim:

1. Yabancılar arasında kendimiz, kendi aramızda yabancılar. Yüzyıllar boyunca dünya çapındaki Karaitlerin dini, Kırım ve Litvanya dahil tüm toprak ve ülkelerdeki Karaitlerin direndiği Yahudilik ile özdeşleştirilmiş, dünya çapındaki Karait inancına mensup Kırım-Litvanya Karaitlerinin de direnme girişimlerine karşı çıkmıştır. onları Yahudi halkına atfediyorlar (dünyanın diğer yerlerindeki Yahudi köklerini tanıyan ve Yahudilerden yalnızca dini gerekçelerle ayrılan Karaitlerin aksine). Kırım-Litvanya Karaitleri kökenlerini Türk bozkır göçebelerine bağlarlar. Ve kendilerini Yahudi anavatanıyla etnik bağlarını tanıyan diğer Karaitlerden ayırmak için Kırım Karaitleri kendilerine Kırım (Kırım-Litvanya) Karaitleri veya Karaylar adını veriyor. Genel olarak İbranice kökenli Karaite kelimesi “okuyan” veya “kitabın, kutsal yazının kişisi” anlamına gelir. Karaite dini bizi eski zamanlara götürüyor.

2. İsrail onları Yahudi olarak tanıyor, Hitler onları Yahudi olarak tanımadı. Nazilerin Kırım'ı işgali sırasında, Kırım-Litvanya Karaitleri ve bazı kaynakların yazdığı gibi, şahsen son Gahan (Kagan) (yani Hanlar Hanı) Karait Hacı Serayya Han Şapshal (Rusça transkripsiyonda Serayya Markovich Şapshal), Rusya tarafından resmi olarak tanındı. Kırım-Litvanya Karaitlerinin Alman otoriteleri Yahudi olmayan bir halk tarafından ele geçirildi ve bu sayede Kırım-Litvanya Karaitleri Nazi baskısından kurtuldu. Ancak İsrail'de, yarı resmi “Yahudi Ansiklopedisi”nin yazdığına göre, dünyanın her yerinden gelen Karailer hâlâ bir “Yahudi mezhebi” olarak kabul ediliyor, ancak Kırım Karaitlerinin özel farklılıklarını, eski zamanlarda asimile edilen Yahudiler olarak kabul ediyorlar. Hazarlarla birlikte. Kırım Karayları, kendilerinin aslen Orta Doğu'da doğmuş, Yahudilikle hiçbir ortak yanı olmayan, daha ziyade erken Hıristiyanlığa yakın olan Karay inancını kabul eden Hazar-Türk olduklarına inanıyorlar. Daha sonra bir dizi Kırım Karay ailesi Kırım'dan Orta Çağ'da Kırım Hanlığı'na sınır komşusu olan Litvanya-Polonya devletine taşındı. Böylece Kırım Karaitlerine göre, Kırım-Litvanya Karaitleri veya genel olarak adlandırıldığı şekliyle Kırım Karaitleri halkı ortaya çıktı.

3. Kırım Hanının sadık hizmetkarları. Kırım Karaitleri ayrıca Kırım Hanlığı ve yöneticilerine olan inanılmaz bağlılıklarını da vurguluyorlar.. Resmi yayınları, İmparatoriçe II. Katerina döneminde Kırım'ın Rusya'ya ilhak edilmesinden ve son Kırım Hanının sınır dışı edilmesinden sonra bile Karaitlerin Kırım Hanı için kendi toplumlarından gönüllü olarak haraç topladıklarını ve bu parayı sürgündeki Han'a gönderdiklerini gösteriyor. Karaitler, Kırım hanları altında bir tür muhafız olarak rollerine dikkat çekiyorlar - Kırım'ın başkenti Bahçesaray'ı koruyan Chufut-Kale kalesinin garnizonu. Karailer ayrıca Han'ın darphanesini ve Han'ın mahkumlarının kaldığı hapishaneyi de kontrol ediyordu. Moskova boyar rehineleri de dahil olmak üzere hanın birçok asil mahkumu, Karaitler tarafından korunan hapishanede tutuldu.

4. Yalnızca mağara şehirlerde - kalelerde yaşamasına izin verilen bir kast. Ancak Kırım hanlarının yönetimindeki Karailer de onurlu bir kast olmalarına rağmen bir tür dışlanmış mahkumlardı. Kırım hanları ve Osmanlılar döneminde Karaitlerin yalnızca Chufut-Kale ve Mangup kalelerinde yaşamalarına izin verildi ve Kırım hanlarının malları ve mahkumları korundu. Ulaşılması zor dağ platolarında yer alan bu kaleler aynı zamanda mağara şehirleri de içeriyor.

Ana Karait tapınağının adı olan Chufut-Kale kalesi (Türkçe'den “Yahudi kalesi” olarak çevrilmiştir) Kırım'da yaygınlaştı. Ancak Karaitler, Karait ibadethanelerinin - kenas - hâlâ faaliyet gösterdiği bu zaptedilemez dağ kalesine "Juft-Kale" (surların yapısal özellikleri nedeniyle "Çifte Kale" olarak çevrilmiştir) adını vermeyi tercih ediyorlar. Tatarlar kaleye “Kyrk-Or” (“Kırk Kale” - erişilemezliği nedeniyle) adını verdiler. Bu kaleden bahsederken Karailer, bin yıl önce Hazar Kağanlığı'nın son düşüşünden önce son Hazar Kağan'ının bu binaya sığındığından her zaman bahseder. Ancak Kağanlar pek çok kişinin sandığının aksine bin yıl önce ortadan kaybolmadılar. Ve Kırım Karaitleri öyle düşünmüyor.

5. Günümüzün Hazar Kağan'ının gücünün varisi Karay Gahan'dır. Karaitlerin son gahanı (khagan) Şapshal, 1961'deki ölümüne kadar Kırım-Litvanya Karaitlerini yönetmiş ve düzenli olarak Juft Kale'yi ziyaret etmiştir. Her ne kadar Sovyet otoriteleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kagan'ı unvanından vazgeçmeye ve basit bir Sovyet bilim adamı olmaya zorlasa da, bu tür resmi feragatlere rağmen Karaitlerin gözünde bir Kagan olarak kaldı.

Kırım Karay topluluğunun başlıca şaşırtıcı özelliklerini listeledik. Ve şimdi Hazarlar ve onların mirasçıları, geçmişin muhteşem bir kalıntısı olan Kırım-Litvanya Karaitleri hakkında daha fazla bilgi.

Hazarlar

- sıradışı bozkır insanları

Hazarlar, yüzyıllar önce tarihi arenadan kaybolup diğer bozkır etnik gruplarının arasına karışmış olmasına rağmen, sıradan insan tarafından yaygın olarak bilinen bir halk olmaya devam ediyor. Ruslar için Hazarlar, her şeyden önce, Puşkin'in “Peygamber Oleg'in Şarkısı” nda da bahsedilen bitmek bilmeyen askeri çatışmalarıyla hatırlanıyor: “Peygamber Oleg şimdi aptal Hazarlardan nasıl intikam almayı planlıyor, Onların Şiddetli baskından dolayı köyleri ve tarlaları kılıçlara ve ateşlere mahkum etti.. ."

Ayrıca Hazar devleti, devlet diniyle diğer bozkır sakinleri arasında belirgin bir şekilde öne çıktığı için Hazarlar hala halk tarafından bilinmektedir. Hazarlar Yahudiydi. Karaitler, Hazarların Yahudi olmadığına, Karay dinine mensup olduklarına inanıyor.

Modern İsrail

Hazarların Yahudi devleti hakkında yayınlar

Modern İsrailli yazar Felix Kandel, popüler "Yahudi Tarihi Zamanları ve Olayları Üzerine Denemeler" adlı eserinde, Batı dünyasına ve komşu bölgelere dağılmış ve devletten yoksun Yahudi halkının, bozkır Yahudi devletinin varlığına son derece şaşırdığını anlatıyor:

“(Yahudiler) yabancı yöneticilere bağımlıydılar, hiçbir yerde siyasi bağımsızlığı olmayan, dağınık ve baskı altındaki bir halkın temsilcileriydiler ve Katolik din adamları, Yahudilerin Tanrı tarafından küçümsenen bir halk olduğunu ve tüm eski avantajlarının uzun süredir ortadan kalktığını sürekli vurguluyorlardı. beri Hıristiyanlara geçmiştir. İspanyol Yahudilerinin bilinmeyen topraklarda bağımsız Yahudi devletlerinin varlığına dair her türlü söylentiyi bu kadar heyecanla algılamasının nedeni budur.

Dokuzuncu yüzyılın sonlarında, İsrail'in kayıp on kabilesinden biri olan Dan kabilesinden geldiğini iddia eden Eldad adında bir adam İspanya'da ortaya çıktı. Dört kabilenin - Dan, Naftali, Gad ve Aşer - efsanevi Sambation Nehri'nin ötesindeki Kush (Abyssinia) ülkesinde Yahudi kralın hükümdarlığı altında zengin ve mutlu bir şekilde yaşadıklarını bildirdi. Bu haber İspanyol Yahudilerini şok etti ve onları tarif edilemez bir heyecana sürükledi. Ne de olsa herkes, İsrail krallığının nüfusunu İsrail'in on kabilesinin oluşturduğunu biliyordu ve MÖ 722'de Asurlular tarafından yok edildiğinde hepsi esir alındı - Asur'a, Medya'ya ve o andan itibaren. İsrail'in on kabilesi yeryüzünden kaybolmuş gibiydi. Onlar arandı, onlar hakkında efsaneler yaratıldı, zaman zaman garip insanlar ortaya çıktı, yarı maceracılar, yarı hayalperestler, herkese bu kayıp kabilelerin adil bir Yahudi kralının yönetimi altında bağımsız olarak yaşadıkları yerlerden geldiklerine dair güvence verdiler. - ve bu insanlara inanıldılar, çünkü gerçekten insanların tüm oğullarının başka birinin gücü ve kaprisleri altında yaşamadığına inanmak istiyorlardı. Dan kabilesinden Eldad da şunları bildirdi: "Şimon kabilesi ve Menashe kabilesinin yarısı, Kudüs'ten uzakta, altı aylık yolculuk mesafesindeki Kuzarim ülkesinde yaşıyor ve bunlar çok sayıda ve sayılamayacak kadar çok ve İsmaililer onlara haraç ödeyin.

Açıkçası Eldad, dünya çapında yaptığı seyahatler sırasında bir yerlerde Yahudilerin "Kuzarim topraklarında" yaşadığını duymuştu. ve Şimon ve Monashe kabileleri hakkında - bu onun kendi eklemesidir.

Hasdai ibn Shaprut, Dan kabilesinden Eldad'ın hikayelerini biliyordu ve tüm İspanyol Yahudileri gibi bunun doğrulanmasını bekliyordu. Ve onuncu yüzyılın ortalarında Horasan şehrinden gelen İranlı tüccarları ziyaret ederken şunları öğrendi: doğuda bir yerlerde, uzak bozkırlarda güçlü bir Yahudi devleti var. İlk başta bu tüccarlara inanmadı ve gerçekten de inanmak zordu, ancak çok geçmeden Bizans'tan gelen elçiler bu mesajı doğruladı. Bizans'tan on beş gün uzaklıkta böyle bir devlet var, adı el-Hazar, orada Kral Yusuf hüküm sürüyor..

Elçiler, "Memleketlerinden bize gemiler geliyor" dediler, "balık, deri ve her türlü eşyayı getiriyorlar... Bizimle dostluk içindeler ve aramızda saygı görüyorlar... Sürekli elçilik ve elçilik alışverişi var" bizimle onlar arasında hediyeler var. Askeri güçleri, güçleri ve zaman zaman savaşa giden birlikleri var.”

Yahudiler, doğuda bir yerlerde Musa'nın kanunlarına göre yaşayan bir krallığın var olduğu haberini sevinçle aldılar. Hemen Hazarların Yehuda'nın torunları olduğuna karar verdiler ve böylece İncil'deki şu kehanet yerine getirildi: "Asa Yehuda'dan ayrılmayacak."

Ayrıca Felix Kandel, modern İsrail'deki Yahudi tarihine ilişkin resmi fikri yansıtan ve ülkeye yeni gelen Yahudi göçmen Aliyah tarafından incelenmesi önerilen makalelerinde Hazarlar hakkında şöyle yazıyor:

“Daha sonra Hazarların Yahudiliğe geçmiş putperestler olduğu ortaya çıktığında bile bu, bilinmeyen insanlara duyulan sempatiyi sarsmadı. Yahudiler sonraki yüzyıllarda Hazarlar hakkında hikayeler okudular; bu konuyla ilgili çeşitli Yahudi literatürü vardı ve Hasdai ibn Shaprut'un Kral Yosef ile yazışmaları bunda onurlu bir yer tutuyor.

Hasdai ibn Şaprut hemen Hazar kralına bir mektup yazdı:

“Benden, İshak oğlu, Ezra oğlu, Sefarad'daki (İspanya) Kudüs diasporasının torunlarından, efendim kralın hizmetkarı Hasdai... uzun süre yaşasın ve İsrail'de hüküm sürsün... ”

Başlangıçta bu mektubu özel bir elçiyle Bizans üzerinden gönderdi, ancak oradaki imparator elçiyi altı ay boyunca tuttu ve ardından Hazarya yolunda denizde ve karada bekleyen inanılmaz tehlikelere dikkat çekerek onu geri gönderdi. Büyük olasılıkla Hıristiyan Bizans, Avrupalı Yahudilerin Hazar Kaganatı ile yakınlaşmasına katkıda bulunmak istemedi.

İnatçı Hasdai ibn Shaprut daha sonra mektubu Kudüs, Ermenistan ve Kafkasya üzerinden göndermeye karar verdi, ancak o anda bir fırsat doğdu - mektubunu Hırvatistan'a götüren Zagreb'den iki Yahudi ve oradan Macaristan'a, ardından da aracılığıyla gönderildi. Ruslar Hazarlara.

Hasdai ibn Shaprut mektubunda, eğer Yahudi devleti hakkındaki bilgiler doğruysa kendisinin bunu yapacağını yazdı.

“Onurunu ihmal eden ve haysiyetinden vazgeçen kişi, ailesini terk eder ve efendim kralın bulunduğu yere gelinceye kadar dağları, tepeleri, denizleri ve karayı dolaşmaya, onun büyüklüğünü, ihtişamını ve yüceliğini görmeye giderdi. Kölelerinin nasıl yaşadığını, hizmetkarlarının nasıl hizmet ettiğini ve İsrail'in hayatta kalan kalıntılarının huzurunu görebilecek bir pozisyon... Nasıl sakinleşebilirim ve muhteşem Tapınağımızın yıkılışını düşünmeden yapabilirim... bize her gün şöyle söylendiğinde: "Her milletin kendi krallığı var ama seni yeryüzünde hatırlamıyorlar."

Aynı mektupta Hasdai ibn Shaprut krala devletin büyüklüğü, doğal koşulları, şehirler, ordusu hakkında birçok soru sordu ama en önemli sorular: "Hangi kabileden geliyor" bu kral, “Ondan önce kaç kral hüküm sürdü ve isimleri neler, her biri kaç yıl hüküm sürdü ve hangi dili konuşuyorsunuz?

Hazar Kagan Yosef bu mektubu aldı ve cevabının iki versiyonu günümüze kadar ulaştı: mektubunun kısa ve uzun versiyonu. İbranice yazılmıştır ve tarafından yazılmamış olması mümkündür; Kagan'ın kendisi ve ortaklarından biri - Yahudiler. Yosef, halkının Togarma kabilesinden geldiğini bildirdi. Togarma Yafet'in oğlu ve Nuh'un torunuydu. Togarma'nın on oğlu vardı ve bunlardan birinin adı Hazar'dı. Hazarlar ondan geldi.

Yosef, ilk başta Hazarların sayısının az olduğunu bildirdi.

“Kendilerinden sayıca daha çok ve daha güçlü kavimlerle savaştılar, ama Allah'ın yardımıyla onları sürüp bütün ülkeyi işgal ettiler... Sonra nesiller geçti, ta ki aralarından adı Bulan olan bir kral çıkana kadar. O, bütün kalbiyle Allah'a güvenen, Allah'tan korkan, bilge bir adamdı. Falcıları ve putperestleri ülkeden uzaklaştırdı ve Allah'tan himaye ve koruma istedi.”

Yahudiliğe geçen Bulan'dan sonra Kral Yosef, tüm Hazar Yahudi kağanlarını listeledi ve hepsi Yahudi isimleri taşıyordu: Obadiah, Hezkiyahu, Menashe, Hanuka, İshak, Zevulun, yine Menashe, Nissim, Menachem, Binyamin, Harun ve son olarak yazar mektubun — Yosef. Ülkesi hakkında, içinde neler olduğunu yazdı

“Zalimin sesini kimse duymaz, düşman yoktur, kötü kazalar da olmaz... Ülke bereketli ve bereketlidir, tarlalardan, bağlardan, bahçelerden oluşur. Tamamı derelerden sulanmaktadır. Her türden meyve ağacımız var. Yüce Allah'ın yardımıyla huzur içinde yaşıyorum."

Yosef, güçlü Hazar Kağanlığı'nın son hükümdarıydı ve mektubunu en geç 961 yılında uzak İspanya'ya gönderdiğinde, krallığının günlerinin sayılı olduğunu henüz bilmiyordu.

Sekizinci yüzyılın sonu - dokuzuncu yüzyılın başında Hazar Kağan Ovadiah Yahudiliği devlet dini haline getirdi. Bu tesadüfen, birdenbire gerçekleşemezdi: muhtemelen o zamanlar Hazarya'da, bugünün diliyle yeterli sayıda Yahudi vardı - hükümdarın sarayına yakın, böyle bir kararın alınmasını etkileyen belirli bir "kritik kitle".

Yahudiliği ilk kabul eden Bulan döneminde bile birçok Yahudi, Müslüman zulmünden kaçmak için Doğu Kafkasya'ya taşındı. Arap tarihçi Masudi'nin belirttiği gibi, Obadiah döneminde:

"Birçok Yahudi, tüm Müslüman şehirlerinden ve Rum'dan (Bizans) Hazarlara taşındı, çünkü Kral Rum, imparatorluğundaki Yahudilere onları Hıristiyanlığa ikna etmek için zulmetti."

Yahudiler, başta Kırım olmak üzere Hazar şehirlerinin tüm mahallelerine yerleştiler. Birçoğu Hazaria'nın başkenti Itil'e yerleşti. Kagan Yosef o zamanlar hakkında şunları yazdı: Ovadiah “krallığı düzeltti ve yasa ve kurallara göre inancı güçlendirdi. Toplantı evleri ve öğrenim evleri inşa etti ve İsrail'in birçok bilge adamını bir araya topladı, onlara çok fazla gümüş ve altın verdi ve onlar ona Kutsal Yazıların yirmi dört kitabını, Mişna'yı, Talmud'u ve tüm Kutsal Kitap düzenini açıkladılar. dualar.”

Obadiah'ın reformu açıkça sorunsuz gitmedi. Uzak eyaletlerdeki Hazar aristokrasisi merkezi hükümete isyan etti. Onun tarafında Hıristiyanlar ve Müslümanlar vardı; isyancılar Volga'nın dört bir yanından Macarlardan yardım istediler ve Ovadia, Ghuz göçebelerini işe aldı. Bizans imparatoru ve tarihçi Constantine Porphyrogenitus bu konuda şunları yazmıştır:

"İktidarlarından ayrıldıklarında ve bir iç savaş patlak verdiğinde, merkezi hükümet üstünlüğü ele geçirdi ve isyancıların bir kısmı öldürülürken diğerleri kaçtı."

Ancak merkezi hükümet kazanmasına rağmen, Obadia'nın kendisinin ve her iki oğlunun da bu mücadelede ölmüş olması mümkündür: aksi halde Obadia'dan sonra iktidarın doğrudan varisine değil kardeşine geçmesi nasıl açıklanabilir?

Yahudilik devlet dini olmaya devam etti ve Yahudiler Hazar Kağanlığı topraklarında barış içinde yaşadılar. O zamanların tüm tarihçileri, Hazar Yahudi yöneticilerinin dini hoşgörüsüne dikkat çekti. Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve paganlar onların yönetimi altında barış içinde yaşadılar. Arap coğrafyacı İstakhri Ülkeler Kitabı'nda şunları yazdı:

“Hazarlar Müslümanlardır, Hıristiyanlardır, Yahudilerdir ve paganlardır; Yahudiler azınlıktır, Müslümanlar ve Hıristiyanlar çoğunluktadır; ancak kral ve saray adamları Yahudidir... Yahudi dinine mensup olmayan bir insanı kağan olarak seçemezsiniz.”

Arap tarihçi Mesudi "Altın Tavalar" adlı kitabında Hazar krallığının başkentinde şunu yazmıştır:

“Yedi yargıç; ikisi Müslümanlara, ikisi Tevrat şeriatına göre hükmeden Hazarlara, ikisi İncil şeriatına göre hüküm veren yerel Hıristiyanlara ve biri de Slavlar, Ruslara. ve diğer paganlar, pagan kanunlarına göre hüküm verir, sonra mantığa göre yerler."

Arap bilim adamı Mukaddasi'nin “İklimler Kitabı”nda ise oldukça basit bir şekilde şöyle söyleniyor:

“Hazarların ülkesi Hazar Denizi'nin diğer tarafında yer alıyor; çok geniş ama kuru ve verimsiz. İçinde çok sayıda koyun, bal ve Yahudi var."

Hıristiyanlığı Hazarya'nın devlet dini yapma girişimleri vardı. Bu amaçla 860 yılında Slav yazısının yaratıcısı ünlü Cyril oraya gitmiştir. Bir Müslüman ve bir Yahudi ile bir anlaşmazlığa katılmış ve "Hayatı" nda anlaşmazlığı kazandığı yazılı olmasına rağmen, Kagan yine de dinini değiştirmemiş ve Cyril hiçbir şey almadan geri dönmüştür.

"Gözlerimiz Tanrımız Rab'be, İsrail'in bilgelerine, Yeruşalim'deki akademiye ve Babil'deki akademiye sabitlendi."

- Kagan Yosef mektubunda şunu yazdı. Müslümanların kendi topraklarındaki havraları yıktıklarını öğrenen Hazar Kağanı, İtil'deki ana caminin minaresinin yıkılmasını ve müezzinlerin idam edilmesini bile emretmişti. Aynı zamanda şunları söyledi:

“Eğer gerçekten İslam ülkelerinde yıkılmamış tek bir havra kalmayacağından korkmasaydım, camiyi mutlaka yıkardım.”

Yahudiliğin kabulünden sonra Hazarlar, Bizans'la en düşmanca ilişkileri geliştirdi. Bizans önce Alanları Hazarlara, ardından Peçeneklere, ardından da Hazarları mağlup eden Kiev prensi Svyatoslav'a karşı kışkırttı.

Bugün tarihçiler Hazar Kağanlığı'nın düşüşünün nedenlerini farklı şekilde açıklıyorlar. Bazıları bu devletin, etrafını saran düşmanlarla sürekli savaşlar sonucunda zayıfladığına inanıyor.

Diğerleri, Hazarların barışsever bir din olan Yahudiliği benimsemesinin, göçebe savaşçı kabilelerin moralinin düşmesine katkıda bulunduğunu iddia ediyor.

Bugün bunu Yahudilerin dinleriyle Hazarları "savaşçılar milleti"nden "tüccar milleti" haline getirdiğini söyleyerek açıklayan tarihçiler de var.

Rus kroniği bunun hakkında basitçe yazıyor, nedenlere girmeden:

“Yıl başına 6473 (965). Svyatoslav Hazarlara karşı çıktı. Bunu duyan Hazarlar, prensleri Kagan'ın önderliğinde onlarla buluşmak için dışarı çıktılar ve savaşmayı kabul ettiler ve savaşta Svyatoslav, Hazarları yendi ve şehirlerini ve Beyaz Vezha'yı ele geçirdi...”

Başka bir deyişle Svyatoslav, Hazar'ın başkenti Itil'i aldı, Hazar Denizi'ndeki Semender'i aldı, Don Nehri üzerindeki Hazar şehri Sarkel'i (daha sonra Beyaz Vezha olarak anılacak) aldı ve Kiev'e döndü.

"Rus hepsini yok etti ve Hazar halkına ait olan her şeyi yağmaladı"

- Arap tarihçiyi yazdı. Bundan sonra birkaç yıl üst üste Oğuz boyları savunmasız toprakları özgürce yağmaladılar.

Hazarlar kısa süre sonra yıkılan başkentleri İtil'e geri döndüler ve onu restore ettiler, ancak Arap tarihçilerin belirttiği gibi orada yaşayanlar Yahudiler değil Müslümanlardı. Onuncu yüzyılın sonunda Svyatoslav'ın oğlu Vladimir yine Hazarlara karşı çıktı, ülkeyi ele geçirdi ve onlara haraç verdi. Ve yine Hazar şehirleri yıkıldı, başkent harabeye döndü; Yalnızca Kırım'daki ve Azak Denizi kıyısındaki Hazar mülkleri hayatta kaldı. 1016'da Yunanlılar ve Slavlar, Kırım'daki son Hazar tahkimatlarını yıktılar ve zaten Hıristiyan olan kağanları Georgy Tsulu'yu ele geçirdiler.

Bazı araştırmacılar artık Hazar Kağanlığı'nın onuncu yüzyılın sonunda tamamen çökmediğine, Moğol istilasına kadar bağımsız, küçük bir devlet olarak varlığını sürdürdüğüne inanıyor. Her halükarda, on birinci yüzyılda Hazarlardan hâlâ Tmutarakan Prensi Oleg'e karşı düzenlenen bir komplonun katılımcıları olarak Rus kroniğinde bahsediliyordu, ancak bu, Avrupa kaynaklarında onlardan son kez bahsediliyor. Ve Kırım Yarımadası uzun süre Hazarya olarak anılmaya devam etti ancak sonraki yüzyıllardaki Yahudi seyyahların tasvirlerinde. (histori.nfurman.com web sitesinden alıntıdır. Bu makalelerin yer aldığı kitabın İsrail'de Rusça olarak basılmış basılı bir versiyonu da bulunmaktadır).

Felix Kandel böyle yazıyor.

Ve burada Hazarlardan Kırım Karaitlerine sorunsuz bir şekilde geçiyoruz. Kırım-Litvanya Karaitlerinin resmi yayınlarına göre, yenilgiden sonra Kırım'a sığınan Hazarların torunlarıdır. Kırım, Hazar yönetiminin devam ettiği son bölge oldu ve son Hazar Kağanı da burada bulunuyordu.

Kırım halkının kendisi ne yazıyor Karailer kökenleri ve tarihleri hakkında. İncelememize bakın

17. yüzyıl Türk seyyahının görüşleri. Çelebi Karailer hakkında;

Karaitlere modern bir İsrail bakışı;

Karaitlerin atalarının yuvası hakkında modern Ukrayna yayını;

Modern Karait resmi yayınları, Hazar Kağanlarının Hıristiyanlığa geçişini doğrulamıyor ve Yahudilik ve Yahudilerle herhangi bir bağlantıyı reddediyor. Üstelik Kırım Karaitleri günlük yaşamda bile Yahudilerden farklılıklarını vurguluyorlar.

Son Karait Gahan (Kagan) Şapshal Karaitlerle ilgili daha önce bahsettiğimiz kitabında “Etnik kökenle ilgili olarak SSCB'nin Karaitleri. Karaylar Kırım Hanlarının Hizmetinde” diye yazıyor: “... Karaylar ve Tatarlar arasında en sevilen ulusal yemek kuzu ile katyk (ekşi süt) karışımıdır, dindar Yahudiler ise etin sütle karıştırılmasına izin vermezler. .” Shapshal, bugün Karay liderliği için resmi olan Karaitlerin Türk kökenli olduğu doktrininin savunucusuydu.

Devamı.

Hazarlar Arap. خزر ‎‎ Hazarlar); Yunan Χαζαροι (Hazarlar);İbranice כוזרים ‎ ( kuzarim); diğer-rus kozare; enlem. Gazari, Cosri) - Türkçe konuşan insanlar. Hun istilasından kısa süre sonra Doğu Kafkasya'da (düz Dağıstan) tanındı. Üç etnik bileşenin etkileşimi sonucu oluşmuştur: İranca konuşan yerel nüfus ve yabancı Ugor ve Türk kabileleri.

İsim kendi kendini tanımlamadır; etimolojisi tamamen açık değildir. Yükselmesi önerildi:

Farsça "Hazar" kelimesine - bin (A.P. Novoseltsev).
Sezar unvanına (A. Polyak, A. Rona-Tash),
“ezmek”, “bastırmak” anlamına gelen Türkçe bir fiile (L. Bazin)
Çeçen ideomatik ifadesine göre “haz vardır” - kelimenin tam anlamıyla “uygun iklime sahip bölge”.

Karadeniz'e, daha az sıklıkla Azak Denizi'ne Hazar deniyordu (o zamanlar Hazarların Kırım'daki konumları çok güçlüydü). Hazar Denizi, Orta Doğu dillerinde Hazarlar adıyla da anılır - bkz. Karada "Hazar" adı en uzun süre Kırım'da kaldı (Bizans ve İtalyan kaynaklarında 16. yüzyıla kadar).

Bazı araştırmacılara göre (B.N. Zakhoder), Hazar etnik grubunun iki ana kabileyi - beyaz ve siyah Hazarları (Kalis-Hazarlar ve Kara-Hazarlar) birleştiren ikili bir temeli vardı. Farklı bakış açısının destekçileri (M.I. Artamonov, A.P. Novoseltsev) bu bölünmeyi etnik değil sosyal olarak değerlendiriyor ve daha karmaşık bir organizasyona işaret ediyor. Hazar kabile birliğiyle yakın ilişki içinde olan Akatsirler, Bersiller, Savirler, Balanjarlar vb. vardı. Daha sonra kısmen asimile edildiler. Bersil'ler, tarihin ilk dönemlerinde sıklıkla anılan Hazarlara en yakın olanlardır ve kaynaklarda Bersilya ülkesi, Hazarların Avrupa'daki yayılmasının başladığı başlangıç noktası olarak geçmektedir. Hazarların Barsilleri kendi topraklarından sürmesine engel olun.

Hazarların kökeni ve atalarının memleketi hakkında şu hipotezler ileri sürülmüştür:

Hazarlar, Avrupa'da 5. yüzyıldan beri bilinen Hun kabilesi Akatsir'in torunlarıdır (A.V. Gadlo, O. Pritsak).
Hazarlar, Çin kaynaklarında adı geçen Orta Asyalı Kho-sa halkından Uygur kökenlidir. (D.Dunlop).
Hazarlar, Horasan'dan (Doğu İran) Kafkasya'ya göç eden Aktalitlerin torunlarıdır (D. Ludwig).
Hazarlar, Ogurlar, Savirler ve son aşamada Altay Türklerinin oluşturduğu bir kabile birliğinden gelmektedir. (P. Golden, M. I. Artamonov, A.P. Novoseltsev).

İkinci bakış açısı (farklı varyasyonlarda) Rus biliminde baskın bir konuma sahiptir.

Ortaçağ şecere efsanelerinde Hazarların izleri Nuh'un oğlu Togarma'ya kadar uzanır. Yahudi literatüründe onlara bazen kabilenin torunları deniyordu.

http://ru.wikipedia.org/wiki/Khazars

HAZARLAR, Hun istilasından (IV. Yüzyıl) sonra Doğu Avrupa'da ortaya çıkan ve Batı Hazar bozkırlarında dolaşan, Türkçe konuşan bir halktır. Bizanslılar bunları 7. yüzyılda biliyor. Doğu Türkleri adı altında. Bu yüzyılda, 8. yüzyılda Pontus (Karadeniz) kıyılarına yerleştiler. - Taurida (Kırım) ve Kuzey Karadeniz bölgesinin çoğunu ele geçirin ve kağan başkanlığındaki Hazar Kağanlığı'nın (7. yüzyılın ortaları - 10. yüzyılın sonları. Bkz.) devletini oluşturun. Başkent Semender'dir (modern Dağıstan topraklarında), 8. yüzyılın başından itibaren - Itil şehri (Volga deltasında). Hazar Kaganatını oluşturan kabilelerin karışımı, dinlerin bir karışımına karşılık geliyordu: pagan, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi.

Hazar Kaganatının varlığının ekonomik temeli Doğu Avrupa, Orta Asya, Transkafkasya vb. halklarla ticaretti. MS 1. binyılın 2. yarısında. Geniş Avrupa-Afro-Asya bölgesinde, hem uluslararası ticaretin coğrafyasını hem de önemini kökten değiştiren bir durum yaratıldı. Bunun arkasındaki itici güç, 7. yüzyılda Arabistan'da İslam adında yeni bir dinin ortaya çıkması ve ardından Arapların yayılmasıydı.

Muhammed'in 632'deki ölümünden sonra. Araplar Mezopotamya ve Filistin'i işgal ederek Bizans ve İran'a bir dizi ağır yenilgi yaşattı, Şam'ı aldı (635), Bizanslıları İskenderiye'den kovdu (642), 667'de Kalkedon'u işgal ederek Bizans'ı doğrudan tehdit etti ve aynı yıl Sicilya'yı işgal etti. Üç yıl sonra Kuzey Afrika'yı, 711'de de Güney İspanya'yı işgal ettiler. Aynı zamanda Araplar 715 yılında fethettikleri Orta Asya'da da savaş yürüttüler.

Sonunda, 733'te, kuzey seferinin Charles Martel ile yaptığı savaştan sonra, Poitiers şehri yakınında neredeyse Frank devletinin merkezinde durduruldular. Bu sıralarda Araplar, Güney Doğu Avrupa'daki Hazarlar tarafından geri püskürtüldü.

Böylece bu şiddetli savaş, Avrupa'yı Yakın, Orta ve Uzak Doğu'ya bağlayan ve geleneksel olarak Akdeniz'den geçen ticari iletişimi kesintiye uğrattı. Arap yayılımının bir sonucu olarak Frank İmparatorluğu'nun ekonomik yaşamının ağırlık merkezi güney bölgelerden Kuzey Denizi kıyılarına kaydı. 8. yüzyıldan itibaren, Fransız-Frizya şehirleri, Büyük Göç döneminde madenciliğin genel düşüşüyle ilişkilendirilen ve Arapların İber Yarımadası'nı ele geçirmesiyle daha da kötüleşen, akut bir gümüş ihtiyacı yaşarken kendi madeni paralarını basmaya başladı. Avrupa'nın büyük miktarda altın ve gümüş aldığı yer.

Ne savaş ne de ideolojik farklılıklar, Batı ile demir, kürk, tahıl vb. elde etmekle ilgilenen Doğu arasındaki ekonomik bağa duyulan nesnel ihtiyacı ortadan kaldırmadı. Orta Asya bölgesinde Arapların “kafirlere” karşı mücadelesi sona erdi. nispeten hızlı bir şekilde, bu da kendisiyle Avrupa arasında istikrarlı bir ticaret alışverişinin oluşmasına, Doğu Avrupa'da savaşın parçaladığı Akdeniz'i atlayarak büyük ölçekli transit ticaret için yeni rotaların ortaya çıkmasına katkıda bulundu. 8. yüzyılın sonuna gelindiğinde, Doğu Avrupa'da, Avrupa'yı Kafkasya, Orta Asya ve daha doğuya bağlayan ticaret merkezleri ve ara noktalarla kıtalararası bir iletişim sistemi şekillendi.

İncelenmekte olan dönemde Ruslarla Hazarlar arasındaki ilişkiler ticari rekabet tarafından belirleniyordu. Hazar Kağanlığı, Orta Volga'ya kadar uzanan “gümüş yol”un başlangıcını kontrol ediyordu, Baltık Denizi'ne bakan geri kalan kısmı ise Rusların egemenliği altındaydı. 9. yüzyılın ortalarında Bulgar şehri Orta Volga'nın en büyük ticaret merkezi haline geldi ve başkent oldu.

Rusya'nın uzun süredir dış politikası, Hazarya'yı coğrafi olarak bypass etme arzusuyla karakterize edildi; Ticaret kârlarının önemli bir kısmının Hazarlara verilen görevler şeklinde kaybedildiği Volga ticaret yoluna bir alternatif bulma girişimlerinde. Arkeolojik veriler, Arap gümüşünün en azından 8. yüzyılın ortasından 9. yüzyılın ilk üçte birine kadar Seversky Donets boyunca Aşağı Volga'yı geçerek mevcut Belgorod bölgesi topraklarındaki havzaya kadar kuzeye geldiğini gösteriyor. Buradan Seim ve Svapa nehirleri üzerinden Oka'ya, onun boyunca Rus yönetimi altındaki bölgelere ve Desna boyunca Yukarı Dinyeper ve Batı Dvina'ya bir geçit açıldı. 786-833 dönemine ait en eski Arap paralarının bulunduğu hazineler bu yollar üzerinde keşfedildi. Büyük olasılıkla, gümüşün nakliyesi, Hazar topraklarından geçen en uygun ama korumasız rota olmasa da, Karadeniz bölgesindeki bir aktarma üssünden gerçekleştiriliyordu. Her halükarda, Taman'daki Tmutarakan prensliğinin, tarihçede ilk sözünden çok önce var olduğu görülüyor.

830'larda Bizans mühendisleri, V.I. Paranin'e göre günümüz Kharkov topraklarında bulunan Hazar tuğla kalesi Sarkel'i (Beyaz Vezha) inşa ettiler (l'nin değişimini dikkate alarak Sarkel-Kharkov'un şeklini karşılaştırın). /v ve s Eski Slav dilinin karakteristiği /X). Daha sonra ana şehrin burada bulunması da bu varsayımı doğruluyor gibi görünüyor. Sarkel kalesi, daha sonra 964-969'da Harz'da büyük Rammelsberg gümüş madenlerinin gelişmeye başlaması nedeniyle önemini yitiren "kaçakçılık" ticaret yolunu kapattı.

9. yüzyılda Güneydoğu Slav kabileleri Hazarlara haraç ödedi. 882'de Kiev'in ele geçirilmesinden ve merkezi haline geldiği Eski Rus devletinin kurulmasından sonra Hazarlar sürekli olarak kuzeydeki ve Radimichi topraklarından atılmaya zorlandı.

Hazar sorununun ayrıntılı bir bibliyografyası şu adreste mevcuttur:.

O kadar hoşgörülü, hoşgörülü insanlar vardı ki...

HAZARLAR, ilk kez 4. yüzyılın başlarında Kafkasya'nın kuzeyinde ortaya çıkan göçebe bir Türk boyudur. 7. yüzyılda. Hazarlar Azak Bulgarlarını fethetti. 9. yüzyıla gelindiğinde Kırım'dan orta Volga'ya ve batıda Dinyeper Nehri'ne kadar uzanan güçlü, müreffeh bir devlet yarattılar. Hazarlar ticaret açısından önemli şehirler inşa etmişler, Rusya ve Bizans İmparatorluğu ile ticaret yapmışlardır. Hazarların kağan olarak adlandırılan hükümdarı aynı zamanda tebaasının manevi lideriydi. Diğer inançlara karşı hoşgörülü olan Kağanlar, Müslümanlar ve Hıristiyanların yanı sıra Küçük Asya ve Bizans İmparatorluğu'ndan gelen binlerce Yahudiye de sığınak sağladı. Bu üç dini grup, geleneksel dinlerini uygulayan Hazarları dinlerine döndürmek için birbirleriyle yarıştı. 8. yüzyılın ortalarında. Kagan ve çevresi İslam'a geçti, ancak 9. yüzyılın başında. Kagan Bulan Yahudiliği devlet dini ilan etti ve adını Obadiah olarak değiştirdi. Yine de Hazar Kağanlığı dini hoşgörü ilkesine bağlı kalmaya devam etti. Nihayet 965 yılında Rus ve Bizans'ın ortak çabaları sonucunda yenilgiye uğratıldı. Hazarların Kırım'daki son kalıntıları 1016 yılında Bizans ve Rus birlikleri tarafından yok edildi.

"Çevremizdeki Dünya" ansiklopedisinden materyaller kullanıldı

Yok olmadılar, dağıldılar

Hazarlar köken olarak Türk-Tatarlardı. Geriye kalan yarı göçebeler, o dönemde hala büyük şehirlere sahiplerdi ve tüm komşularıyla yoğun ticaret yapıyorlardı. “İnsan gücü” ticareti, yani. köleler onların ana uzmanlık alanıydı. Hazarlar, erzak ikmali yapmak için sık sık Slav kabilelerine baskın yapmak ve esirleri satmak için çalmak zorunda kalıyordu. MS yedinci ve sekizinci yüzyıllarda Yahudilik, Konstantinopolis hahamları aracılığıyla Hazarya'ya önce nüfusun üst sınıflarına nüfuz etmeye, ardından halk arasında yayılmaya başladı. Rus destanlarında bazen Rus kahramanlarının "Vahşi Tarlada" savaştığı "Büyük Zhidovin" den bahsedilmesi ilginçtir. Bu "Zhidovin"in Filistinli bir Sami Yahudisi değil, Slav köylerini yağmalayan atılgan bir Hazar atlısı olduğunu söylemeye gerek yok.

Kiev prensi Svyatoslav'ın komutası altında ve Hazarların da büyük sıkıntılara neden olduğu Bizans'ın mali yardımıyla umutsuzluğa kapılan Slavlar, 965'te bunu yaptılar. Hazarya'ya “derin baskın” yaptı, ana şehirleri (İtil, Belaya Vezha ve Semender) yakıp yağmaladı ve zengin ganimetlerle evlerine döndü.

O zamanların kanun ve geleneklerine aykırı olarak Slavların, Hazar işkencecilerine aynı parayla geri ödeme yapmadıklarını ve baskından sonra yakalayıp yakalayabildikleri kadar çok Hazar esirini uzaklaştırmadıklarını varsaymak imkansızdır. Siyah köleleri Afrika'dan Amerika'daki plantasyonlara sürüklemek zor bir işse, o zaman Hazar'ın haleflerinden oluşan kalabalıkları kendi arabalarına ve atlarına bindirerek Güney Rusya'nın bozkırlarından geçirmek en basit ve en kolay başarılabilen işti. Bizans'tan Svyatoslav tarafından verilen “kredinin” aynı madeni parayla ödendiği varsayılmalıdır, yani. Muhteşem bir baskının ardından çok sayıda Hazar kölesi pazara atıldı.

Dünyada yaşayan tüm Yahudilerin yüzde 80'inden fazlası, Batılı grup olan "Sefardim"den yalnızca gelenekler açısından değil aynı zamanda görünüş olarak da pek çok açıdan farklı olan bir grup Doğu Yahudisi olan "Aşkenazim" grubuna mensuptur.

Bazı Rus tarihçilerin uzun zamandır varsaydığı gibi, "doğulu" Yahudilerin çoğu Samiler değil, Türk-Tatarlardır; ilk önce Svyatoslav tarafından mağlup edilen ve daha sonra Cengiz Han tarafından bitirilen ve onun saldırısı altında Doğu Avrupa'ya kaçan Hazarların torunlarıdır. ordular.
Artık İsrail'in içinde bile bu hikayenin doğruluğuna inanan küçük gruplar var. Yahudilik ve Siyonizm'in önde gelen isimlerinin neredeyse tamamı "Doğulu" Yahudilere ait olduğundan, bu tarihi gerçek, bariz nedenlerden dolayı onlar arasında pek popüler değildir.

Ancak Avrupa entelijansiyası çevrelerinde çok iyi tanınan ve kendisi de köken olarak Doğu Yahudisi olan yazar Arthur Koestler'in büyük üzüntüyle, yakın zamanda "On Üçüncü Kabile" başlıklı yeni kitabını yayımlaması, burada şunu açık ve ikna edici bir şekilde kanıtlıyor: kendisi ve tüm akrabaları Yahudiler - "Aşkenazim" hiçbir şekilde Sami olamaz, Hazarların doğrudan torunlarıdır. Koestler'in haklı olarak öne sürdüğü gibi, Hazarlar gibi bu kadar güçlü ve ayakta kalabilen bir kavmin hiçbir iz bırakmadan yeryüzünden silinmesi mümkün değildir. Göçebeler olarak Moğolların saldırısı altında batıya doğru hareket ettiler ve Orta Avrupa'ya yerleştiler; böylece Svyatoslav tarafından zorla götürülen akrabalarının sayısı arttı. Polonya ve Ukrayna'da "Yahudiler" olarak bilinen, Volga'nın aşağı kesimlerinde yaşayan bu yerleşimciler, tam da destanlarımızda adı geçen "Yahudiler"di.

Çoğu zaman olduğu gibi, yeni inancı kabul eden acemiler, tüm ritüellerini Sami kökenli Yahudilerden daha büyük bir şevkle gerçekleştirmeye başladılar ve bu ritüellere kendi Hazar geleneklerini de eklediler. Elbette bunu varsaymak zor. Doğu Yahudilerinde Sami kanı karışımı bulunmadığını. Pek çok Sami Yahudi Hazarya'da yaşıyordu ve Haçlılardan kaçan Batılı Yahudilerin bir kısmı Doğu Avrupa'ya taşındı ve dindaşları Hazarlarla mevki değiştirdiler. Ancak sözde "Aşkenazim" Yahudileri arasında Türk-Tatar kanı hakim olmaya devam etti.
Elbette Koestler, kendisi de bundan şüphelenmeden, tarihsel araştırmasıyla, Kremlin'in Hazar hükümdarlarının bazı tuhaf "geleneklerini" şimdiye kadar deneyimsiz kişilerin gözünden gizleyen perdenin bir köşesini açtı.

Yani kitabının 54. sayfasında şu ifade yer alıyor: "Arap ve modern tarihçiler, Hazar hükümet sisteminin doğası gereği ikili olduğu konusunda hemfikirdir: Kagan dini gücün temsilcisiydi ve Bek sivildi."

(Toplanmış Halk Şarkılarından bir epik)

Hazarlar hakkında soru sorulursa, muhtemelen Puşkin'in Peygamber Oleg'e ithaf edilen şiirini belli belirsiz hatırlayabileceksiniz. Prensin hızla "aptal Hazarlardan intikam almak" için yola çıktığı olayla aynı. Ancak bu insanlara ancak geçmiş zamanların doruklarından mantıksız denilebilirdi. Hazar Kaganatı devletinin altın çağında Hazarlar kurnaz, cesur, girişimci ve öfkeliydi. Bu ifadenin doğruluğunu teyit edebilmeniz için bu küçük çalışmanın sayfalarında Hazar Kağanlığı'nı kısaca tanıtalım.

1. Hazar Kaganatı neredeydi?

Soru temeldir. Sonuçta, Hazaria Çin bölgesinde bulunuyorsa bu bir şeydir, ancak Slav kabilelerinin topraklarına bitişikse tamamen farklıdır. Komşularınız hakkında bilgi edinmek her zaman daha ilginçtir. Evet Hazarlar Rusların komşusuydu. Üstelik hem ilkel iç çekişme zamanlarında hem de Kiev Rus'un varlığı sırasında Slavlar ve Hazarlar arasında oldukça güçlü ekonomik bağlar vardı. Ayrıca Hazar devletinin Bizans, Arap Halifeliği ve Volga Bulgaristan ile bağlantıları vardı.

Ancak Hazar Kağanlığı'nın hangi bölgeyi işgal ettiğini kesin olarak söylemek mümkün değil. Bunun nedeni, sınırlarının değişmez olmaması ve çevre boyunca işaretlenmemiş olmasıdır. Kabaca söylemek gerekirse, Kaganat güneyde Derbent'e kadar uzanıyordu, güneybatıda Kırım'ı içeriyordu, kuzeybatıda Don Nehri'ne ve doğuda Yaik Nehri'ne (Ural) kadar devam ediyordu.

Hazar Kağanlığı'nın haritası.Parlak turuncu, MS 650'de ülkenin sınırlarını, açık turuncu - 750'de, sarı-turuncu - 850'de ülkenin sınırlarını gösterir. Sarı renk - Kaganate'ye haraç ödeyen bölgeler.

2. Hazar Kaganatının kısa tarihi

Her hikaye her zamanki gibi kroniklerle başlar. Hazarlar MS 582'de Bizans'ta "ortaya çıktı". O zamanlar Arapların Hazarlarla yaptıkları askeri çatışmalardan bazen bahsetmeleri dışında, kabileler hakkında ne bir söylenti ne de bir ruh vardı.

650 yılında devlet bağımsız hale geldi. Hazar Kaganatının kurucusu, bir zamanlar güçlü olan Türk ailesi Ashin'den bir hükümdardır, ancak Araplar tarafından tamamen mağlup edilmiştir. Kaganat'ın yönetici seçkinlerini "bir araya getirmeyi" başardı ve saldırgan bir kampanya başlattı.

Muhtemelen Hazar bayrağı ve Hazar Kağan'ı.

Genel olarak, Hazarya'nın tüm tarihi, Araplarla devam eden bir askeri çatışma, Bizans'la işbirliği ve müttefik veya "tebaa" olarak kullanılan çeşitli diğer kabilelerle (fetihlerden ve pogromlardan sonra gelenler) kısa vadeli ilişkilerdir. , haraç ödemek zorunda kaldılar). Arap-Hazar savaşlarının tökezleyen bloğu her zaman Ermenistan ve Arnavutluk olmuştur.

Arap sahnesi

650 - Büyük Bulgaristan'ın Hazarya tarafından ele geçirilmesi.
655 - Kırım'ın ele geçirilmesi
670 - 690 - gelecekteki Kiev Ruslarının bir kısmının ele geçirilmesi (+ Karadeniz ve Hazar bozkırları)
684 - Arnavutluk, Ermenistan ve Gürcistan'ın işgali. Bölgeler haraca tabidir.
710 - Derbent'in fethi (Araplardan).
721 – 737 - Arap-Hazar savaşı, değişen başarılarla sürdürüldü. Sonunda Araplar galip gelir ama geri çekilirler ve Hazarlar geri gelir.

Arap savaşçıları

Yenilginin ardından Hazarlar yakınlardaki toprakları aktif olarak ele geçirmeyi bıraktı ve ekonomiye odaklandı. Böylece efsaneye göre soylu Hazarlardan biri, rüyasında bir melek gördükten sonra Yahudi inancına geçmiştir. Ve sonra bu yoldaş bir kagan olur. Ve Yahudilik Hazar toplumunun zirvesine çıkıyor. Ayrıca Hazarlar, Arapların yeni bir istilasından korkarak barışçıl bir şekilde kuzeye doğru hareket ediyor ve sömürgeleştirme, aşırı zulüm olmadan ilerliyor.

800 yılına gelindiğinde Hazar Kağanlığı topraklarını genişletti, Hazarlar güçlerini Oka ve Dinyeper'e kadar genişletti.

Aynı zamanda başkent Semendera'dan (Kafkasya) Volga'daki güzel ve büyük Itil şehrine "taşındı".

Macar sahnesi

800-850'li yıllarda Hazarların asıl sorunu Finno-Ugor/Macarlar ya da o zamanki adıyla "Burtas" kavimleriyle ilişkilerdi. İlk başta Burtazlar ikincil konumdaydı. Hazarlar, Macarlarla birlikte Kiev'i ele geçirdi. Ve eski müttefikler arasında kanlı bir savaş başlar.

Macar savaşçı

Aynı zamanda devletin sınırları da net olarak belirlendi (güneyden Derbent, doğudan Yaik, batıdan Kırım, kuzeyden Kama Bulgaristan). Yahudi cemaati başkentteki isyancıları yenilgiye uğrattı. Bugün Tsimlyansk Rezervuarı'nın dibinde hazineleri aranan efsanevi Sarkel kalesi inşa ediliyor. 865 yılında Yahudilik Hazarların devlet dini haline geldi.

Rus sahnesi

Bu sırada, Hazar Kaganatının kuzeybatısında, bize acı verici yerel adı olan Rus'la tanıdık gelen genç bir devlet kuruluyordu. Ve Hazar Kaganatının ana faaliyetleri giderek daha barışçıl hale geliyor. Ve ortaya çıktığı gibi boşuna.

885 yılında Rus hükümdarı Oleg (daha sonra Peygamber olarak anılacaktır) Hazarlara savaş ilan etti. Birkaç Slav kabilesini geri püskürtüyor ve Hazarlar yerine onlara haraç dayatıyor. Ve Kaganat şu anda Peçenekler, Alanlar ve Guzeler tarafından eziyet görüyor.

964'te Hazarya ile Rusya arasındaki savaş tüm gücüyle başladı. O zamanın standartlarına göre çok sayıda (yaklaşık 40 bin savaşçı) Prens Svyatoslav'ın birlikleri vardı. 965 yılında Svyatoslav Sarkel'i, Itil'i ve hatta eski başkent Semender'i aldı.

Bir Rus gemisi Hazar kalesine varır.

Ruslar tarafından gerçekleştirilen böyle bir pogromun ardından Kaganate büyük olasılıkla "uzun yaşama emri verdi." Svyatoslav Kozaria'yı geri tutmadı ve Müslüman bir devlet olan Harezm'e yöneldi.

Ancak bu son değildi. 985 yılında "Kızıl Güneşimiz" olan Prens Vladimir, Kaganat'ı bir kez daha ayaklar altına aldı ve stratejik noktalarını ele geçirdi. Ve haraç koydu. Bu arada Vladimir hangi inancı kabul edeceğini merak ediyordu ve Yahudilik seçeneğini (Hazar Kaganatının temel dini) düşünüyordu. Yeterince akıllı bir Hazar vaiziyle karşılaşmış olsaydı, Kiev Rus tarihinin nasıl sonuçlanacağını kim bilebilir?

Bağımsız sahne

Vladimir'in yıkıcı kampanyalarından sonra Hazar Kaganatı, başka hiçbir şeyin bağlı olmadığı bağımsız bir ülke haline geldi. Boyut olarak küçüldü (Hazar Denizi'nin seviyesinin yükselmesi ve bölgelerin sular altında kalması da dahil), hırslarda küçüldü ve eski başkent Semender merkezli bir prensliğe dönüştü. Tatar-Moğol istilasından sonra ortadan kayboldu. 1238-1239'da.

3. Hazar Kaganatının Nüfusu

Bek'in Hazar Kaganatındaki kızı

Hazarların dininin Yahudi olmasına ve Slav lehçesini konuşmalarına rağmen kabile birlikleri aslen Türk dil koluna aitti. Sonuçta kabile, Batı Türk Kaganatının çöküşünden sonra kendini fark etti. Hazarlar, Türklerin İncil'deki atası olan Togarama'yı kendi kabilelerinin kurucusu olarak görüyorlardı. Aynı zamanda Hazar Kağanlığı sadece Türk dilli aileleri içermiyordu; Hun, İran ve Ugor kabilelerinin temsilcileri de vardı.

MS sekizinci yüzyılda. “Hazarlar” - “Kozarlar”, Kagan ve Bek'in tüm tebaasını çağırdı. Aralarında Yahudiler ve Slav kabileleri de vardı. Böylece Kaganat çok uluslu bir federasyondu.

İşte “Hazar federasyonunun tebaalarının” yaklaşık bir listesi:

Azak ve Volga Bulgarları
Burtazlar
Kırım Gotları
İranlılar
Macarlar-Macarlar
Don Alans
Kafkas dağlıları
vesaire.

Tarihsel gerçek

Gezgin İbn Haukal (10. yüzyıl) bir zamanlar Hazarları iki kısma ayırmıştı: “kara-Hazarlar” (siyah, Hindulara benzer) ve “abyad” (beyaz, güzel).

4. Hazar Kağanlığı'nın Dini

Burada zaten anladığınız gibi her şey basit. Çok uluslu bileşim çeşitli mezhepler sağladı. Yani farklı inançların hayranları Kaganate'de kendilerini iyi hissettiler. Zaman zaman sadece Müslümanlara zulmedildi, ancak bunun nedeni devam eden Arap-Hazar çatışmaları ve savaşlarıydı.
Yönetici seçkinlerin ve Hazar toplumunun ana katmanının dini Yahudilikti. Nereden geldi?

İslam'ın 613'te ortaya çıktığını ve Hazarların Doğu'ya yönelmelerine rağmen bunu bilmediğini hatırlayalım. Ancak 450'li yıllarda güneyden etnik Yahudiler gelmeye başladı. Evet, Zerdüştlüğü zorla aşılayan şeytani Asurlular tarafından sürüldükleri yerden. Bunun, Şim'on'un (Yakup'un oğlu) soyundan gelen İsrail'in kaybolan on kabilesinden biri olduğuna dair bir görüş var. Öyle ya da böyle Hazarlar Yahudileri kabul edip onlara karıştılar.

Belki de bu, belirli bir gizemli doğu ülkesinde Yahudiliğin benimsenmesinin ana nedeniydi.

Hazar hahamları

Ya da belki başka sebepler de vardı. Örneğin siyasi. Rakipleri Araplara ve Bizanslılara kin beslemek için bir şeyler yapılması gerekiyordu. Veya ekonomik. Ne de olsa Yahudiler sermayedir, fetihler ve pogromlarla tüketilen, Hazarya'ya sermaye akışı.

Tarihsel gerçek

12. yüzyıl Yahudi filozofu Yehuda ha-Levi, Hazar kralı Kuzari'nin Yahudiliği benimsemesinin öyküsünü anlatıyor. Sanki bu kral dindar bir Yahudiyi, bir Karaiteyi, bir Müslümanı, Aristoteles okulundan bir filozofu ve bir Hıristiyanı davet etmişti. Ve onlarla din konusunda diyaloglar yürüttü. Elbette HaLevi'nin çalışması Yahudiliğin üstünlüğünü doğruluyor.

5. Hazar Kağanlığı'nın gelişimi ve başarıları

Eyalet sistemi

Başlangıçta, 7. yüzyılda bir yerlerde Kaganatın başı Kagan'dı. Ancak daha sonra Hazaria'nın sembolü olan ikonik, kutsal bir figüre dönüştü.

Gerçek güç, askeri lider olan bek'e (şad) aitti. Sadece askerlerden değil, aynı zamanda ülke ekonomisinden, haraç ve vergilerin toplanmasından da sorumluydu. Hazar Kağanlığı'nın bu yönetimi 8. yüzyılın ilk yarısında kuruldu.

Hem bek hem de kağan belli bir süre için seçiliyorlardı.

Kagan nasıl atandı?

Adayı ipek bir iple boğmaya başladılar ve aynı zamanda ona kaç yıl “krallıkta olmak” istediğini sordular. Yarı boğulmuş halde bir numarayı söylediğinde onu onayladılar. Kağan belirlenen saatten önce ölürse şanslıydı ve "görevinde geç kalırsa" öldürülürdü.

“İklim” eyaletlerindeki güç tudunlara aitti. Bu unvan kabaca “genel naip” kavramına tekabül etmektedir, çünkü Tudunlar doğrudan bek'e rapor veriyordu. Bazı kasabaların tudunlarının kendilerine şadi ve bek adını verdiğine dair bilgiler var, bu nedenle tarihçiler için Hazarya'nın birliği sorunu açık kalıyor.

Ekonomi ve nüfusun ana meslekleri

Hazar Kağanlığı'nın faaliyetleri çok karmaşık değildi. Her zamanki gibi Hazarlar, din nedeniyle çoğunlukla boğa ve koç olmak üzere hayvan yetiştiriyordu. Onu da sattılar. Ayrıca baskınlar ve savaşlardan sonra fazlası sürekli hissedilen köleleri de sattılar. Fethedilen halkların haraçları da ihraç ediliyordu: samur, ermin, tilki ve kunduz kürkleri.

Hazar Kağanlığı Savaşçısı

Tarımsal faaliyetler arasında bağcılık ağırlıktaydı ve Hazar şarapları birinci sınıftı.
İlginç bir şekilde devletin bir diğer gelir kaynağı da balık tutkalı ihracatıydı. Hazarya kıyı konumunu elinden geldiğince kullandı.

Ancak Hazar Kaganatı nüfusunun en karlı ana mesleği ticaretti. Ticaret yolları Kağanlığın uzunluğuna ve genişliğine nüfuz ediyordu. Ticaret kervanları Regensburg, Prag, Krakow şehirlerinden “Almanlardan Hazarlara” giden yolu izledi; Araplardan Baltık ve İskandinavya'ya giden yol Hazar Denizi boyunca uzanıyordu. Çin'den Avrupa'ya uzanan Büyük İpek Yolu'nun bir bölümü Karadeniz'den geçiyordu ve kervanlar Orta Asya bozkırlarından Urallara kadar uzanıyordu.

Ve Avrupa medeniyetlerini doğu medeniyetlerine bağlayan tüm bu “iplikler” Hazarların elindeydi. Yahudiler ticaretten sorumluydu. Hazar Kaganatının "para birimi" sheleg, Orta Asya ülkelerinde oldukça değerliydi, bu da ekonominin oldukça "ileri" bir seviyeye işaret ediyor.

Hazar Kağanlığı'nın Mirası

Her şeyi ayrıntıya koyarsanız, elde edeceğiniz şey budur.

Kaganat Avrupa'yı Arap istilasına karşı savundu
Kaganate'nin idari sistemi Kiev Rus tarafından ödünç alındı: örneğin, iki yüzyıl boyunca (Vladimir Svyatoslavovich'ten önce) büyük prenslere, ikinci bir güç dalı olmasına rağmen - askeriyenin başkanlığında "Kaganlar" adı verildi. “voyvoda”.
Ruslar aynı zamanda eski Hazar “tebaasından” aynı miktarda haraç almaları anlamında vergi sistemini de ödünç aldılar.
Tarihçi V. Mavrodin, Rusların Kiril öncesi yazısının Hazar sembollerine dayanarak yaratıldığını savundu.
Kiev'de, Hazar-Yahudileri - Zion Dağları, Ürdün Nehri - zamanlarından kalan nesnelerin adları korunmuştur.
Belki de “Kazaklar” topluluğunun kendi adı “Hazarlar” (Eski Rusça'da “Kozarlar”) adından gelmektedir.

6. Hazar Kaganatının Hazineleri

Hazarya'da para vardı. Ayrıca hayal edilemeyecek bir lüks de vardı ve gayretli Yahudiler muhtemelen gümüşlerini ve altınlarını sakladılar çünkü Kaganat'ta zamanlar her zaman çalkantılıydı - ya baskın ya da savaş. Bu, hazinelerin kalması gerektiği anlamına gelir.

Kaganat altın eşyaların nasıl yapıldığını biliyordu.

Hazar altın ve gümüşünü Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Kuban'da ve ayrıca Volga Nehri'nin ağzında arayabilirsiniz. Büyük olasılıkla, bir su altı aramasına hazırlanmanız gerekecek: Kaganate'nin başkentinin yeri açıklığa kavuşturulmadı, ancak Hazar Denizi'nin dibine battığı varsayımı var. Kafkasya bölgesinde Semendera'yı ve Rusya Federasyonu'nun Rostov bölgesindeki Tsimlyansk rezervuarının dibinde - Sarkel kalesini bulmaya çalışabilirsiniz.

Saygın arama ekipmanlarını (yüksek frekanslı derin metal dedektörleri, yere nüfuz eden radarlar) seçmek daha iyidir.

İyi şanlar. Belki şansınız yaver gider ve yüz milyonlarca dolar değerinde bir arkeolojik keşif yaparsınız.

Bugün fazladan bir filmim vardı. Renkli fotoğraflı bir gazete görüyorum, modern bir gazete, sıradan bir gazete, mesela Rossiyskaya Gazeta gibi. Okumaya başlıyorum ve hangi dilde yazıldığını hiçbir şekilde anlayamıyorum. Ön sayfada Erdoğan'ın fotoğrafı var, başlığı ve yazının metni bilmediğim bir mektupla yazılmış. Bu ne Gürcü ne de Ermeni. İbranice ya da hiyeroglif değil. Daha çok runik yazıya benziyor ama daha önce hiç böylesini görmemiştim. Soruyorum: “Gazete hangi dilde?” Cevap kafamda yankılanıyor: - “Hazar”.

Ne saçmalık. Khazaria'nın varlığına dair maddi kanıt bulmak için pek çok materyali "devirdim" ve Hazar yazıları hakkında güvenilir bilgilerin mevcut olmadığına ikna oldum.

Sabah, bir fincan kahve içerken, dün gece karımın “eziyet ettiği” çözülmemiş bir bulmacayla karşılaşıyorum ve en belirgin yerinde dört harfli “Hazarların Kehanet İntikamı” sorusuna rastlıyorum. “Oleg” - kutulara karısının eliyle yazılmış. Henüz okul müfredatını unutmadım. Sonra vizyonumu ve kaynar suyla nasıl haşlandığımı hatırlıyorum. Bir işaret ama. Düşünmen gerek. Ve düşüncelerim buna yol açtı.

Hazaria hakkında ne biliyoruz? Bilinen gerçekleri kısaca gözden geçirseniz bile, Hazar Kağanlığı'nın ders kitaplarında tartışıldığı şekliyle varlığına dair çok ciddi şüpheler ortaya çıkıyor. Ortalama bir vatandaşın bu konuda bildiği her şey, kesinlikle her şey, bir ders kitabındaki bir paragrafa ve birinin modern bir harita üzerine tamamen keyfi bir şekilde tek renkle boyadığı, hafızaya kazınan "antik Khazaria" haritasına dayanmaktadır.

Bugün, Kaganat'ın modern Rusya topraklarındaki varlığının bu versiyonu, Yahudilerin iade kisvesi altında atalarının topraklarını Rusya'dan "kesmek" istediğinden emin olanlar tarafından aktif olarak abartılıyor. Genel olarak kaygılar haklı. Filistin'i, yalnızca bir tür Yehova'nın kendilerine bu toprakları mülk olarak vaat etmesi temelinde "kesip attılar" ve Yahudilerin kendileri dışında hiç kimsenin bu vaadi bilmiyordu.

Üstelik şu anda yaşananlar da bu planlarla tamamen örtüşüyor. Herhangi bir plan olmasa bile, aklı başında bir insan için Yahudi yayılımı şüphe götürmez. “Bağımsız” Rus medyasında bundan bahsetmek yasak ama gerçeklerden kaçış yok. “Yeni Hazarya”nın inşasına ilişkin planlar gözümüzün önünde hayata geçiriliyor.

Ancak bugün farklı bir görevimiz var. Hazar Kağanlığı ile ilgili bilgilerin dünya tarihinde nasıl ortaya çıktığını anlamak gerekir. Puşkin'e dokunmayacağız, yakın zamanda öldü ve her şeyin gerçekte nasıl olduğuna dair gerçeği bilmesi pek mümkün değil. Başka hangi kaynaklarımız var? Yine, her şey "Geçmiş Yılların Hikayesi" ne ya da daha doğrusu, bugün muhtemelen yalnızca Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi Başkanının inandığı ve o zaman bile bundan şüpheli olduğum Radzivilov listesine geliyor.

Cambridge Belgesi, ya da başka bir deyişle Schechter'in mektubu (adını kaşifin adı verilmiştir. Kim şüphe edebilir ki! Bir Kırgız bu kadar önemli bir belge bulamazdı.) İbranice bir el yazmasıdır. Hazar kralı Joseph'in tebaası olan isimsiz bir Yahudi'nin, bir Akdeniz ülkesinden isimsiz bir beyefendiye yazdığı mektubun bir kısmını içerir. Hazar kökenli iki yazılı anıttan biri (Kral Joseph'in mektubuyla birlikte).

Yazar bu yazıyı yazdığım sırada Konstantinopolis'teydi (Bu önemli noktayı hatırlayalım!). Mektubun muhatabının büyük ihtimalle Hazaria hakkında bilgi toplayan Kordoba ileri gelenlerinden Hasdai ibn Shaprut olduğu belirtiliyor. Yazılış tarihi 949 civarına tarihlenebilir.

Mektup, Hazarların tarihi ve dini, Yahudilerin Hazarya'ya yerleştirilmesi ve son üç Hazar kralının (Benyamin, Harun ve Yusuf) faaliyetleri hakkında eşsiz bilgiler içermektedir. Özellikle ilgi çekici olan, yazarın Karadeniz bölgesindeki Rus liderinin H-l-g-w olarak adlandırıldığı ve Oleg adının tam İskandinav biçimini aktaran çağdaş Rus-Hazar-Bizans savaşı hakkındaki hikayesidir.

Şeyher'in mektubunda Peygamber Oleg'den bahsedilmesi bir tesadüf mü? Tabii ki değil. Bu "belgeyi" tahrif eden kişi kesinlikle A.S.'nin çalışmalarına aşinaydı. Puşkin ve mektubun gerçek olduğundan kimsenin şüphe duymaması için, içinde Oleg'den bahsetme isteğine karşı koyamadım. Muhtemelen Birinci Dünya Savaşı'nın arifesinde oldukça ikna edici görünüyordu, ancak bugün değil.

Bir “ikna edici” belge daha var... Bir o kadarından oluşan... “Eski Hazar”daki bir ifadeden:

İddiaya göre, Kiev tüzüğünü imzalayan sansürcü bir Hazar yetkilisiydi. Yazıt “BUNU OKUYORUM” şeklinde tercüme edildi. Peki bunu ciddiye alabilir miyiz?

Peki... 19. ve 20. yüzyıl tarihçilerinin eserlerinden başka elimizde ne var? Evet! Muhtemelen, Sümer veya Mısır gibi eski uygarlıklarda olduğu gibi, Hazar dilinde madeni paralar, broşlar, testiler ve yazıtlı yüzükler eski Hazar topraklarında kaldı mı? Borular! Bu bölgedeki tüm arkeolojik buluntular, İskit ve Sarmat kültürüne ait olduklarının açık işaretlerini taşıyor. Bu, burada hiçbir zaman Yahudi bulunmadığını, Polovtsyalıların ve Peçeneklerin Türk olmadığını, etraflarındaki yerleşik sakinlerle aynı Slavlar olduğunu gösteriyor.

Wikipedia'da keşfettiğim dolandırıcılığa bakın. Hazaria ile ilgili yazıda Hazar hazinelerinin bulunduğu belli bir hazineden bahsediliyor:

Bu şaheserin kaşifi, tahmin edilebileceği gibi, yine İvanov değil. Yoldaş Finkelstein'ın orada ne bulduğunu öğrenmek için bağlantıya tıklayın. Ve bazı nedenlerden dolayı Wikipedia'da İngilizce bir makaleyle karşılaşıyoruz. Tamam, tembellik etmeyelim, ilerideki sayfaya tıklayın ve şunu elde edelim...

Yahudilerin kendilerinin küstahlık dediği şey budur. Kuban'da Hazar maddi kültürünün varlığını kanıtlayan Bulgar Çarı'na atıfta bulunuyorlar! Görülmemiş bir küstahlık!

Tamam... Hazar'dan başka neyimiz var? Şüphesiz, Ukrayna olaylarının ardından, daha önce yalnızca uzmanların, özellikle de gümrük hukuku alanında bildiği küçük bir önemsiz şey, herkes tarafından yaygın olarak tanındı. Bu tamga.

İnsanlar tamganın ne olduğunu anlamıyorlar ve bunun İbranice, Hazar parası olduğunu düşünüyorlar. Bazı yönlerden haklılar çünkü “para” kelimesinin kendisi “tamga”dan türetilmiş. Tamga nedir?

Tamga, bir sonraki karakolda tüccardan ikinci bir gümrük vergisi (tamga) tahsil edilmemesi için, meyhanecinin taşıma vergisinin ödendiği mal torbalarına taktığı mühürdür. Bu nedenle, tamga madeni para değildir ve bu tridentli kolyeler değildir, ancak gerçekte ödenen gümrük vergileri, hangi para biriminde olursa olsun, genellikle taşınan malların bir yüzdesi olarak ayni olarak ödenirdi. On testi yağ taşıyorsun, birini gümrüğe verdin, diğer dokuzuna da “tamga” damgası vuruldu.

"Tamga" kelimesinden "gümrük" kelimesi ortaya çıktı (tamzhat'ın tamga topladığı yer). Ve Ukraynaca, Belarusça, Lehçe ve diğer bazı dillerde, vergi tahsildarlarının - vergi tahsildarlarının adından sonra başka bir isim sabitlendi - "mytnya" (mitnya, mitnitsa).

Ancak sahteciliği önlemek için meyhane mührünün periyodik olarak değiştirilmesi mantıklıdır. Tüccarlar her zaman kurnaz olmuşlardır ve gümrük mallarına istedikleri kadar sahte mühür yapıştırabilirlerdi. Ve eğer öyleyse, o zaman tamga türleri - mühür görünürdü - görünmezdi. Ancak modern profesörler, herkesin Hazarların varlığına inanmasını sağlayacak şekilde gerçekleri genişletmek için bu konuyu kendi yöntemleriyle açıklıyorlar ve bu çeşitliliği, her "Hazar"ın kendi atadan kalma tamgasına sahip olduğu gerçeğiyle açıklıyorlar... Oh , komik bile değil.

Yukarıdaki resimde Hazar tamga parasının gösterildiği “kanard”ı ilk kez kimin ortaya attığını bilmiyorum. Sadece zıpkınlı bu tür işaretlere daha önce "dshchitsy" denildiğini ve bir yetki, vize ve güvenli davranış olarak hizmet ettiğini biliyorum. Marco Polo bunu “Dünyanın Çeşitliliği Üzerine” adlı kitabında yazıyor.

Burada bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Kardeşlerim, bu Marco Polo'nun babası ve amcasıdır; Marco'nun kendisi de Büyük Tataristan'da seyahat ederken henüz bir çocuktu.

İşte burada. Masa kesinlikle bir masa değil, bir masadır. Gezginler Büyük Tataristan Hanı'na geldiler (bugün ona Rusya Devlet Başkanı denilecekti) ve onlara kişisel bir madalya, kişisel mührünün bulunduğu bir tablet - bir dalış şahini verdi. Bu tamga DEĞİLDİR. Bu, yabancıların şahsi izniyle seyahat ettiğini ve bunu taşıyanların dokunulmazlıktan yararlandığını doğrulayan bir tılsımdır. Belgeyi, Venedikliler olarak da bilinen Veneti'nin (Apenin Slavları) rotasının geçtiği illerin hanlarına ve prenslerine (bizim görüşümüze göre valiler ve bölge başkanları) sunmuş olan gezginler, mümkün olan her türlü yardıma güvenebilirlerdi. Güvenlik, yardım ve hatta erzak ve atların sağlanması.

Muhafızlar, basıldıkları metal açısından da farklıydı. Altın olanlar maksimum yetki veriyordu, gümüş olanlar sahibine daha az hak veriyordu, demir olanlar ise birçok hizmetliye veriliyordu. Yakın zamanda Yaroslavl'daki arkeologlar Alexander Nevsky'ye ait olduğu iddia edilen bir giysi parçası keşfettiler. "Moğol-Tatar boyunduruğu" tartışması bu kadar. Cumhurbaşkanının valiye yerel yetkileri ruhsatla vermesi artık boyunduruk sayılmıyor. Ve tarihçiler, Nevsky'nin bir unvan (etiket) almak için Büyük Han'a gitmesini neredeyse prense ihanet olarak adlandırıyorlar!

Ancak Kiev Prensi Vladimir'in Büyük Han'ın mührünü taşıyan madeni paralar basması, büyük olasılıkla kendi Kiev madeni paralarını basmak için Büyük Tataristan Hanı'ndan izin aldığını gösteriyor. Cengiz'den önce kim vardı? Ve Javan'ın kendisi! Nuh'un torunu Japeth'in oğlu.

Her ne kadar kan bağına göre büyük ihtimalle bir Yahudi olsa da. Yahudi hizmetçi Malushka'nın (Malka, Malanya) oğlu Rus olamaz; Yahudiler arasında akrabalık anne aracılığıyla aktarılır. Onun portresi anlamlı olmaktan çok daha fazlasıdır.

Malakhov, Malkov, Malkin soyadları ve türevleri yalnızca Rusya'daki Yahudiler tarafından taşınıyordu.

Ve Konstantinopolis'ten yeniden “Hıristiyan” inancını aldı. Notun başında “Cambridge” belgesinin Konstantinopolis'te yazıldığına dikkat çektiğimi hatırlıyor musunuz? Şimdi, Hazar hortlaklarına karşı ilk savaşçı olarak tarihe geçen ve hatta onlardan ölen Prens Oleg'in kalkanını Konstantinopolis'in kapılarına çivilediğine bir kez daha dikkat çekiyorum. Şimdi soru şu: Neden Hazarları öldürüp Bizanslılara kalkan astı?

Peki, bundan sonra. Hazar dili yok, ev eşyası yok, alet yok, silah yok, belge yok, belki haritalarda bir yerlerde? Ve bununla ilgili büyük sorunlar var. Hazaria'nın varlığının atfedildiği dönemde (650-969) haritacılık henüz başlangıç aşamasındaydı. Elimde muhtemelen sekizinci yüzyıldan kalma bir harita var ve içinde pek çok ilginç ayrıntı var ama Khazaria'ya dair hiçbir ipucu yok.

Bu Claudius'un haritasının bir parçasıdır; tamamını görmek için resmin üzerine tıklayın.

Azak'taki ada çoktan gitti. Riphean dağları Kuzey sırtlarına dönüştü ve Ukrayna topraklarında hiç görülmüyor. Volga oldukça tanınabilir. Hem Kuban hem de Don nehirleri oldukça doğru bir şekilde belirtiliyor. Yakınlardaki diğer iki nehir de oldukça tanımlanabilir, ancak artık çok sığ hale gelmişlerdir ve Mius ve Kagalnik olarak adlandırılmaktadır. Ta-Dam!! KAGALNIK. Demek bir Kaganate vardı!

Peki öyle olmadığını kim söyledi? Prens Vladimir, diğer unvanların yanı sıra aynı zamanda Kagan'dı! Ancak bu, onuncu yüzyılın sonunda Kağanların Yahudi kralları olduğu anlamına kesinlikle gelmez. İncil'de Yahudilerin sadece kralları vardır, yoksa yanılıyor muyum?

Evet! Yahudi soyadları Kogan, Koganovich, Cohen ve Hogan'ı ne yapacağınızı mı söylüyorsunuz? Ve cevap gözlerinizin önünde. Kogan “O”, Kagan ise “A” ile yazılır. Dilsel dönüşümün sonucu değildir. Çünkü Farsçadan gelen “Hazar” (هَزَارْ‎, hâzâr) “bin” anlamına gelir ve “Kagan”ın da büyük ihtimalle Farsça bir etimolojisi vardır.A. Rona-Tash'a göre “Sezar” ve “kral” kelimeleri tam olarak kelimeden ortaya çıktı. hazar. Neden? Ve Kogan, Aşkenazilerin, yani Alman ve Polonyalı Yahudilerin soyadıdır ve anlamı... Lyubimov. Ukraynaca'da şu anda bile "aşk" "kohannya"dır.

Tiyatro yönetmeni Yuri Lyubimov da bir Aşkenazi ve ebeveynleri muhtemelen Sovyet pasaportu aldıklarında onun favorileri haline geldi. O zamanlar tüm kohanlar (kohanlar) favori oldu ve tsukermanlar şeker oldu.

Neden Farsça'da “Hazar” kelimesinin etimolojisini aradığımı sorun. Bu kadar basit. Hazar kabileleri hâlâ İran'ın kuzeyinde yaşıyor. İran'da ve şöyle görünüyorlar:

Ve sen bunların Yahudi olduğunu mu söylemek istiyorsun? Hayır, adamlar demokrattır... Elbette Hazarlar vardı ve hiçbir yerde yok olmadılar. Küçük bir millet oldukları için öyle kaldılar. Ve modern Rusya'nın işgal ettiği topraklarda hiçbir zaman "Hazar Kaganatı" adı verilen bir Yahudi imparatorluğu var olmadı. Bu, DNA şecere çalışmaları tarafından güvenle doğrulanmaktadır. Eğer Yahudiler Sarmatya'yı üç yüz yıldan fazla bir süre yönettiyse, nasıl oldu da Kuban ve Kuzey Kafkasya'nın modern orijinal sakinlerinin kanında Yahudi kromozomlarına dair hiçbir iz kalmadı? Bunun olmasının hiçbir yolu yok. Bizde ne Moğol ne de Yahudi izleri var. Sonuç olarak “Yahudi Kaganlığı”, “Moğol boyunduruğu” ile aynı kurgudur.

Hazarlar Kuban'da yaşayabilir ve prenslerine Kağan denilebilirdi, ancak onlar Yahudi değillerdi, aynı Slavlardı, sadece dilleri Peçenekler ve Polovtsyalılar gibi Farsça veya Arapçaydı. Ve periyodik olarak Kuzey Slavların yerleşim yerlerini yağmalayabilirlerdi, ancak kimse onlara kesin olarak haraç ödemedi. Ve Vladimir, büyük olasılıkla Hazarların hükümdarı olduğu için, Kagan görevini unvanlarına ekledi. Bu, hükümdarların yaygın bir uygulamasıdır; federasyonun her yeni tebaası ile birlikte yeni bir unvan eklenir.

Burada Korkunç İvan, Pleskavia ve Novgorod'a bir iş gezisine çıktı ve önceki uzmanlıklarına ek olarak hemen Pskov Prensi ve Novgorod Prensi oldu. Vladimir'de öyle. Bu normal değil mi?

Genel olarak her cephede geri çekilmemiz var. Dil yok. Yazı yok, eser yok, harita yok, hiçbir şey yok. Kuban ve Kuzey Kafkasya'da bir Yahudi imparatorluğunun varlığını varsaymak için makul bir neden sunan tek bir ipucu bile yok. Belki ünlü Hazar Kağanları veya askeri liderler hakkında efsaneler vardır? Yemek yemek. Hazar imparatorluğunun kurucusu olduğu iddia edilen Kagan Bulan'ı, sahte Radzivilov listesinden de biliyoruz.

Hazarya'nın başka hangi başkanlarını duyduk? Hanuka ve Fısıh Bayramı'nın da Hazar liderleri olduğu iddia ediliyor. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Purim yeterli değil. Ve onların yanında Yusuf ve Harun'u da hatırlıyorlar. Ama nereye hükmettiler? Konstantinopolis'te. Onlar. Konstantinopolis'te. Bizans'ta. Yine bütün yollar İstanbul'a çıkıyor. Kazara? Hayır, öyle düşünmüyorum. Gerçek Yahudi devleti Bizans'tı. Ve gerçek Yahudi kültürü, şimdi Bizans'a atfedilen tüm niteliklerle birlikte Hıristiyanlıktır. Peki tarihteki eksik olan 1000 yılı bir şeyle doldurmak mı gerekiyordu?

Yahudiler 150 yıldır Filistin'de ve Kuban'da kendi kültürlerinin izlerini arıyorlar ama bir türlü bulamıyorlar. Neden? Evet, çünkü kendilerine enayi muamelesi yapılıyordu. “Antik Yahudiye” hakkında hikayeler anlattılar ve onları kendi kültürlerinin başka hiçbir şeye benzemeyen özel olduğuna ve aslında Kudüs'ün Bizans olduğuna ikna ettiler. Ve İsa, doğudan gelen ve ahlaksızlığa saplanmış Yahudilere bilgeliği öğretmeye başlayan İsa peygamber, diğer adıyla Yusha'dır.

Ve Mısır'dan değil, Boğaz'dan Avrupa'ya kaçtılar. Osmanlı'dan kaçtılar. Küçük Asya'da Arap ve Yahudi genlerinin bu kadar iç içe olmasının nedeni budur. Her şeyin bir araya geldiği yer burası.

Ve Fomenko'nun Kudüs'ün Konstantinopolis olduğu ve İsa'nın Boğaziçi kıyısında çarmıha gerildiği versiyonu tamamen doğrulandı.

İsa'nın mezarı ise İstanbul'un banliyölerinde, İncil'de Golgotha adını taşıyan Beykos Tepesi'nde hâlâ duruyor.

17. yüzyıldan kalma resim. "Konstantinopolis sakinlerinin geri kalanı Aziz İsa'nın mezarında." Perspektifte Yoros kalesinin kalıntıları görülüyor. Burası gerçek Kudüs'tür.

Beykos ve Kudüs de bugün böyle görünüyor. Isa Khazarin'in (Yushi Khazar) mezarından görünüm.

15. yüzyıla ait İncil'in Latince versiyonunda, İsa'nın, İncil'de Kudüs'ün bulunduğu bölgede, Boğaz'da idam edildiğine dair atıflar yer almaktadır:

“Obadiah 1:20 et transmigratio exercitus huius filiorum Israhel omnia Chananeorum usque ad Saraptham et transmigratio Hierusalem quae Bosforo'daAvusturya uygarlığının olması mümkün..."

Ostrog İncili'nde, Kudüs'ün bulunduğu iddia edilen bölgenin hava durumunun bir açıklaması korunmuştur ve günümüz Kudüs'ünün çöl iklimiyle hiçbir ortak yanı yoktur. Soğuk, yağmurlu ve karlı havalardan bahsediyor! İmparatoriçe Catherine döneminde bu kaldırıldı ve havanın çok soğuk olduğunu yazdılar. Daha sonra bu paragraf tamamen kaldırıldı.

İsa'nın mezarı bugün şöyle görünüyor:

Girişteki tabelada şu yazı var: Нz. YUSA (Khazreti - Aziz Yusha) ve yanında Kuran'dan alıntıların yer aldığı işaretler var. Deneyimsiz olanlar için, İslam'da Yuşa - İsa'nın (İsa) inancı uğruna acılara katlanan biri olarak çok saygı duyulduğunu açıklamaya değer. Adı Müslümanların Kutsal Kitabında 100'den fazla kez geçiyor!

Ünlü Eski Rus metni “Başrahip Daniel'in Yürüyüşü”, Kudüs İncili'nin bir tanımını içerir.

Modern Rusça tercümesinde bu metnin bir kısmı şöyle sesleniyor:

“Rab'bin Çarmıha Gerilmesi doğu tarafında bir TAŞ ÜZERİNDE yer alıyor. O TAŞ KÜÇÜK BİR EŞLİK GİBİ YUVARLAKTI.

VE O TAŞIN ORTASINDA, EN ÜSTÜNDE, DİRSEK DERİNLİKTE OYULMUŞ BİR DELİK VAR, ÇEVRE İÇİNDE (ÇEVRE İÇİNDE) GENİŞLİKTEN DAHA AZ. RAB'bin Haçı BURAYA YERLEŞTİRİLDİ.

O taşın altındaki toprakta ilk Adem'in başı yatıyor... Ve o taş Adem'in başının üzerinde parçalandı... VE TAŞIN ÜZERİNDE BU GÜNE KADAR İŞ VAR... RABBİN ÇARMI VE O KUTSAL TAŞ BİR DUVARLA ÇEVRİLİDİR... KAPILAR AYNI (DUVARDA) İKİDİR."

Daniel'in İsa'nın çarmıha gerildiği yerle ilgili bu açıklaması, bugün İstanbul'un eteklerindeki Beykos Dağı'nda gördüklerimizle mükemmel bir şekilde örtüşüyor. Yani, ortasında en üstte bir delik bulunan, küçük bir kaydırağa benzeyen yuvarlak bir taş. Bu taşta bir çatlak var.

Şimdi dikkat! Türkçe'de "Aziz Yuşa", "Hazreti Yuşa"ya benziyor. HAZRETİ... NAZORİT mi? Slav harfi N ve Latince H aynı şekilde yazılır, ancak farklı okunur: biri N, diğeri X. Yani "N" ve "X" birbirine dönüşebilir ve NAZORİT kelimesinden olabilirler. HAZORITE veya HAZRETI alın.

Onlar. Yuşa (İsa) herhangi bir "Nasıralı" değildi; o Nasıra'dan değil, Hazar'dandı. Sonra her şey bir araya geliyor. İncil'de o kadar komik ki, Magi'nin DOĞU'da bir yıldız gördüğü ve onu takip ettiği, bir bebek bulduğu, ona hediyeler getirdiği vs. yazıyor. Ancak İncil aynı zamanda Magi'nin DOĞU'dan hediyelerle geldiğini de söylüyor. Prrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr Zorka'yı durdurun! DOĞU'da bir yıldız görüp DOĞU'ya gittiler ama DOĞU'dan tekrar geldiler. Bu nasıl?

Ah! Hıristiyanlar, Mecusilerin nereden gelip nereye gittiklerini kim bilebilir? Konstantinopolis'te doğuda yanan bir yıldız görürlerse her şey yerine oturur ve öyleydi, bu 12. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen bir süpernova salgını, Yengeç Bulutsusu'ydu. Ve 33 yıl sonra Yusha doğudan geldi. Gerçeği kesmesiyle Bizanslılardan farklı olan.

Hıristiyan kiliselerine gitti ve mum ve Cahor satan rahipleri kovdu. Ve faizle para veren bankalarda (katlanır sandalyeler) oturan tefecileri tapınakların kapılarından kovdu. Bankacıların bankalarda oturması özgün bir Yahudi işi, değil mi?

"5500 yılının yazında, ebedi kral, Tanrımız Rab İsa Mesih, Aralık ayının 25'inci gününde bedenen doğdu. O zamanlar Güneş'in çemberi 13'tü, Ay 10'du, indeksi ise 15'ti. haftanın günü günün 7. saatinde"(Palea, sayfa 275, verso).

“Sezar Tiberius'un üçüncü krallığı. Ağustos 5515 yazında Sezarlar, Caulianların oğlu Tivirius'un krallığını ele geçirdiler ve Roma'da 23 yıl hüküm sürdüler. Bunun üzerine büyük korkak çabuk perişan oldu, 13 derece sıcaklıkta yer bile ezildi. 15 yaşında, ÜRDÜN'DE İVAN'DAN İSA RECE, 30 yaşında iken Genvar ayının 6'ncı gününde, ithamın 7'nci saatinde Güneş'in 15 dairesinde 3 yüzük parmağı. Ve o andan itibaren kendime 12 yaşında bir öğrenci seçtim ve mucizeler yaratmaya başladım ve vaftizden sonra kutsal tutkusuna kadar 3 yıl boyunca yeryüzündeydi. Bu Tivirius'ta hem Kurtarılan Tutku hem de Rabbimiz İsa Mesih'in dirilişi vardı. Tiviri krallığının 18. yılında, Rabbimiz İsa Mesih'in 5530 yılında insanın kurtuluşu için acı çektiği yıllar, 30 Mart günü, Cuma günü günün 6'ncı saatinde, indeks 3, Güneş'in çemberi 7, Ay 14 ve Yahudilere Paskalya"(Palea, sayfa 256, verso, sayfa 257).

Ve sonra Müslümanlar, Yahudilerin sevgili peygamberleri İsa'ya yaptıklarını öğrenince, Kudüs - Konstantinopolis'e karşı savaşa girdiler ve savaşa katılan herkesi, nasıl olduğunu bildikleri gibi, ciddiyetle şımarttılar. Ancak bankacıların çoğu 40 ton altın toplamayı başardı ve İspanya - İberya ve Ren Nehri'ne kaçtı. Birincisi Sefarad, ikincisi Aşkenazi oldu. Şimdi genetik düzeyde yanan Yahudi ve Arap nefretinin kökenlerini anlıyor muyuz?

Muhtemelen Hazarlar hakkında söylemek istediklerimin hepsi bu değil. Evet kesinlikle her şey değil. Ama bu bilimsel bir çalışma değil, bir tez değil, sadece düşünceler. Sadece durdurulabilen, ancak tamamlanamayan bir konuya son vermek için birkaç düşüncemi daha dile getireceğim.

Bana öyle geliyor ki modern Kazaklar da Hazarlar. İnsanların onlara "kışla" demesi boşuna değil! Kuzey kazı da adını Hazarlardan almıştır. Ve süvariler aynı zamanda Kazaklardır - Hazarlardır. Atları ilk evcilleştiren çevik, keskin, sert, doğuştan savaşçılardı.

Ve tefeci yok.

Not: İnanılmaz ama gerçek. Az önce bir not göndermiştim ki, "yanlışlıkla" anında tanıdığım bir yazı tipine sahip bir resimle karşılaştım! Ekstra filmimde Erdoğan'ın fotoğrafının yer aldığı bir gazeteden alınan rün hiyeroglifleri!

Bu "doodle"ın ne olduğunu biliyor musun?

Bu Moğol yazısı! İşte bu!

Bir zamanlar şu anda Rusya'nın güneyinde yaşayan bir halk. 8. yüzyılda Hilafetle 80 yıl savaşan Kh., (her ne kadar daha sonra hilafet topraklarına saldırsa da) 737 yılında Araplardan İslam'ı kabul etmeleri şartıyla kendilerine verilen barışı istemek zorunda kaldı.

Böylece 9. yüzyılda. mülkleri Kafkasya'nın kuzey kesiminden kuzey ve Radimichi topraklarına, yani Desna, Seim, Sula ve Sozh nehirlerinin kıyılarına kadar uzanıyordu. X yüzyılda. mülkleri daha da genişledi ama ölüm zaten yakındı. Rus devleti güçlendi ve dağınık Slav kabilelerini bir araya getirdi. Oleg zaten Hazar Kağanlığı ile çarpışarak Hazar kollarından bazılarını boyun eğdirdi. 966'da (veya 969) Svyatoslav Igorevich, Khozaria'ya taşındı ve belirleyici bir savaşta tam bir zafer kazandı. Hazarya düştü. Hozar halkının geri kalanı bir süre Hazar Denizi ile Kafkas Dağları arasında kaldı, ancak daha sonra komşularına karıştı. Rus kroniklerinde Hozarlara ilişkin son referans 1079'da korunmuştur, ancak Khozaryan ismine 14. ve hatta 15. yüzyıllarda rastlanmaktadır. Moskova prenslerinin çeşitli hizmetkarlarını listelerken. Hazarlar da Bulgarlar gibi yarı yerleşik bir halktı. İbn-i Dast'ın anlatımına göre kışın şehirlerde yaşıyorlardı ve baharın gelmesiyle birlikte bozkırlara göç ediyorlardı. paganlar. Hazar Kağanlığı'nda ticaret transit olarak yapılıyordu: Rusya ve Bulgaristan'dan mal alıp Hazar Denizi'ne gönderiyorlardı; onlara Yunanistan'dan, Hazar Denizi'nin güney kıyılarından ve Kafkasya'dan pahalı mallar geldi. İtil'in bir parçası olan Hazeran, malların depolandığı yerdi. Devlet gelirleri seyahat vergileri, karadan ve denizden getirilen malların vergileri ve ayni gönderilen vergilerden oluşuyordu. Hazarların kendi paraları yoktu.

Edebiyat. Fran, "Veteres memoriae Chazarorum" ("Mem. de l"Acad. Sciences", VIII, 1822); Thunmann, "Unters. über die Geschichte der estl. Avrupa. Völker" (çev. Pogodin, "Batı Avrupa", 1823); Evers, "Krit. Vorarbeiten" (çeviren: Pogodin, "Kuzey Kemeri.", 1838); Khvolson, "Hazarlar, Burtazlar, Macarlar, Slavlar ve Ruslar hakkında haberler - İbn-Dasta" (St. Petersburg, 1869); Sum, "İst.