Samanyolu. Aslında Samanyolu, güneş sisteminin içinde bulunduğu galaksinin adıdır. Ancak günlük yaşamda bu, bu galaksiyi oluşturan, Dünya'dan görülebilen yıldız kümesinin adıdır. Tek tek yıldızlar çıplak gözle görülemediğinden, göksel manzara aslında gökyüzündeki beyaz bir şerite veya yola benzer. Samanyolu özellikle sonbaharda görülebilir:
Andromeda Gökadası. Galaksimizin en yakın komşusu çıplak gözle görülebilir - eğer ışığın olmadığı şehrin dışına çıkarsanız. Ve dürbün veya teleskop yardımıyla Andromeda Galaksisi şehirde görülebilir:
Bu, Boğa takımyıldızındaki bir yıldız kümesi olan Pleiades'tir. Çıplak gözle görülebilir, özellikle kışın görülebilir. Doğru, parlak şehir aydınlatmasının olmadığı şehrin gözlemlerinden bahsediyoruz. Ancak teleskop alırsanız şehirdeki Ülker'i görebilirsiniz. Bunu yapmak için, 100-115 mm çapında merceğe sahip yansıtıcı bir teleskopa ihtiyacınız olacak - örneğin, 114 mm merceğe sahip Levenhuk Strike 115 PLUS:
Orion Bulutsusu. Geceleri gökyüzü açık olduğunda Avcı Kuşağı'nın hemen altında parlak bir nokta görülebilir. Dürbünle bakarsanız bir buluta dönüşecek, güçlü bir teleskop alırsanız bulut, fotoğraftaki gibi fantastik bir kozmik çiçeğe dönüşecektir:
Herkül takımyıldızındaki küresel küme. Teleskop ve dürbün olmadan görmek neredeyse imkansızdır. Dürbünle bakıldığında parlak bir nokta gibi görünüyor. Ve eğer bir teleskop alırsanız kümenin birçok yıldızdan oluştuğunu göreceksiniz. Ancak noktanın yıldızlara "parçalanması" için, mercek çapı en az 70 mm olan bir teleskopa ihtiyacınız vardır - örneğin, 90 mm mercekli Levenhuk Strike 90 PLUS:
Ay. Yıldızlı gökyüzündeki en tanıdık nesne. Ay denizleri ve dağları (aydınlık ve karanlık noktalar) herhangi bir optik alet olmadan görülebilir. Ay sirkleri ve kraterleri en basit teleskopla bile görülebilir:
Garip bir şekilde, ayı dolunay sırasında değil, ilk ve son dördünde gözlemlemek daha iyidir. Bu, dolunay sırasında Ay yüzeyindeki ayrıntıların kontrastının çok küçük olması ve görünmemesiyle açıklanmaktadır.
Güneş sistemindeki bize en yakın gezegen olan Venüs, gece gökyüzünde de net bir şekilde görülebilmektedir. Güneş ve Ay'dan sonra en parlak cisimdir. Ve bir teleskopla diğer gezegenleri görebilirsiniz - Mars, Jüpiter, Satürn ve Satürn'ün halkaları ve hatta Uranüs ve Neptün bile görülebilir. Doğru, en uzak gezegenler küçük, oldukça sönük yıldızlar olarak görülebilecek.
Her uzay nesnesinin görünürlüğü yalnızca günün saatine değil aynı zamanda yılın zamanına da bağlıdır. Ancak asıl faktör gözlem yeridir: Şehir aydınlatması yıldızların ve diğer nesnelerin ışığını gizler. Doğaya çıkmak en uygunudur. Ancak elinizde dürbün veya teleskop varsa şehirde pek çok ilginç şey görebilirsiniz.
Gökada büyük bir dönen yıldız sistemidir. Galaksimize ek olarak, hem görünüm hem de fiziksel özellikler bakımından farklılık gösteren pek çok galaksi daha var.
Büyük galaksiler genellikle uzayda birbirlerinden birkaç megaparsek mesafeyle ayrılırlar. Parsek(Rusça kısaltma: pk; uluslararası kısaltma: pc) - astronomide yaygın olarak kullanılan, sistemik olmayan bir mesafe ölçüm birimi. 1 adet=3,2616 ışık yılı. Küçük galaksiler genellikle dev galaksilerin yakınında bulunur ve onların uydularıdır. Bu görüntü, Dünya'dan yaklaşık 20 megaparsek uzaklıkta bulunan, yaklaşık 17.000 parsek çapındaki Berenices Saçı takımyıldızından gelen sarmal gökada NGC 4414'ü göstermektedir.
Çıplak gözle diğer galaksileri görmek mümkün mü?
Evet yapabilirsin. Ama sadece bize en yakın olanlar. Bunlar üç galaksi: Büyük ve Küçük Macellan Bulutları ve Andromeda Bulutsusu. Üçgen Gökadası ve Bode Gökadasını görmek oldukça zordur. Diğer galaksiler teleskopla çeşitli şekillerde puslu noktalar olarak görülebilir; bunlar son derece uzak nesnelerdir. En yakın olana olan mesafe bile genellikle megaparsek cinsinden ölçülür.
Toplamda kaç galaksi var?
Tam sayıyı söylemek mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Hubble Uzay Teleskobu tarafından çekilen derin uzay görüntüleri açıkça gösteriyor ki yüz milyarlarca galaksi. Kendi isimleri olan galaksiler vardır, örneğin bu makalede zaten verilen galaksilerin isimlerinin yanı sıra Mil, Kurbağa Yavrusu, Antenler, Fareler, Ayçiçeği, Puro, Havai Fişek, Heykeltıraş, Uyuyan Güzel vb. galaksiler vardır. Bazı galaksiler yalnızca harfler ve sayılarla gösterilir: galaksi M82 , galaksi M102, galaksi NGC 3314A, vb.
Yukarıda bahsedildiği gibi galaksiler çeşitli şekillerde olabilir: bunların arasında küresel eliptik galaksiler, disk sarmal galaksiler, çubuk galaksiler, cüce galaksiler, düzensiz galaksiler vb. ayırt edilebilir. Kütleleri 107 ila 1012 güneş kütlesi arasında değişir. Karşılaştırma yapalım: Samanyolu galaksimizin kütlesi 2 1011 güneş kütlesine eşittir. Galaksilerin çapı da değişmektedir: 16 ila 800 bin ışıkyılı arasında. Karşılaştırma yapalım: Galaksimizin çapı yaklaşık 100.000 ışıkyılıdır.
Galaksilerin yapısı
Bir galaksinin, yıldızlar ve yıldız kümeleri, yıldızlararası gaz ve toz ve karanlık maddeden oluşan yerçekimsel olarak birbirine bağlı dev bir sistem olduğunu zaten biliyoruz. Ayrıca modern astronomi araçlarının kullanıldığı doğrudan gözlemler için karanlık maddenin erişilemez olduğunu da biliyoruz, çünkü Yoğunluk gözlemleri için elektromanyetik veya nötrino radyasyonu yaymaz veya absorbe etmez. Bu nedenle galaksilerin yapısının çözülemeyen sorunlarından biridir. Galaksinin toplam kütlesinin %90'ını oluşturabilir veya bazı cüce galaksilerde olduğu gibi tamamen yok olabilir.
Uzayda galaksiler eşit olmayan bir şekilde dağılmıştır: Bir bölgede yakın galaksilerden oluşan bir grup bulunabilir, ancak tek bir galaksi bile tespit edilemez, en küçüğü bile (boşluklar olarak adlandırılır) tespit edilemez.
Galaksilerin sınıflandırılması
Şu anda Hubble'ın ortaya koyduğu sınıflandırma kullanılıyor. Galaksilerin görünümüne dayanır ve onları üç sınıfa ayırır: eliptik, spiral ve düzensiz. Bu sınıflandırmanın bir kısmı fiziksel farklılıkları da içerir.
Eliptik (E tipi) elipsoid şekline sahiptir. İçlerindeki yıldızların uzaysal yoğunluğu merkezden çevreye doğru eşit şekilde azalır. Çoğu yıldızlararası gazdan neredeyse yoksundur, dolayısıyla orada genç yıldızlar oluşmaz, Güneş gibi yaşlı yıldızlardan oluşurlar. Düşük hızda (100 km/s'den az) dönerler. Ancak en büyük gökadaların bulunduğu yer eliptik gökadalardır.
Spiral (S tipi) olduğu gibi iki alt sistemden oluşur: küresel ve disk. Birincisi eliptik bir galaksiyi andırıyor, disk galaksisi oldukça sıkıştırılmış ve yaşlıların yanı sıra genç yıldızlar ve yıldızlararası gaz ve toz içeriyor. Diskin yıldızları ve gaz bulutları galaksinin merkezi etrafında 150-300 km/sn hızla dönerler. Daha yoğun gaz bulutları ve genç yıldızlar, çekirdekten veya çekirdeği kesen bir ışık çubuğunun (çubuğun) uçlarından çıkan sarmal kollarda yoğunlaşmıştır. Bu bizim Samanyolu galaksimiz. Andromeda galaksisi aynı zamanda sarmal bir galaksidir.
Yanlış (Ir tipi) Nispeten küçük bir kütleye ve boyuta sahiptirler ve topaklı bir yapıyla karakterize edilirler - bunun nedeni, birkaç yıldız oluşum merkezinin varlığıdır. Bu galaksi türü Macellan bulutlarını içerir.
Ayrıca var ara galaksi türleri: merceksi, cüce, kompakt, radyo galaksileri (yoğun radyo emisyonlu), Seyfert galaksileri (çekirdeklerinde aktif süreçlerin gözlendiği sarmal galaksiler).
Büyük galaksiler çiftler veya gruplar halinde meydana gelir: ör. Yerel gökada grubu. Var etkileşimli gökbilimci B.A. tarafından keşfedilen galaksiler Vorontsov-Velyaminov, galaksilerin neredeyse birbirine değdiği, hatta birbirine nüfuz ettiği yakın gruplardır. Bu tür galaksilerin şekli büyük ölçüde bozulmuştur.
Galaksi kümeleri(birkaç yüz galaksinin birleşimi) genellikle küresel veya elipsoidal bir şekle sahiptir. Bize en yakın gökada kümesi Başak takımyıldızında bulunur; Yerel Grup da dahil olmak üzere birkaç gökada kümesini birleştiren bir sistem olan Yerel Gökada Üstkümesi'nin merkezidir. Üstkümeler(binlerce galaksi) genellikle düz veya puro şeklindedir. Gökbilimcilerin tespit ettiği gibi galaksiler uzaklaşıyor; kümeler ve üstkümeler arasındaki mesafeler sürekli artmaktadır. Bunun nedeni evrenin genişlemesidir.
Galaksimiz, Yerel Grup'un galaksilerinden biridir ve Andromeda ile birlikte ona hakimdir. Çapı yaklaşık 1 megaparsek olan Yerel Grup, 40'tan fazla gökada içerir. Yerel Grup, ana rolünü Galaksimizin bir parçası olmadığı Başak Kümesi tarafından oynanan Başak Üstkümesi'nin bir parçasıdır.
Düzenli okuyucularımız, dünya gökyüzünde çıplak gözle, yani herhangi bir optik gözlem aracı olmadan görebildiğimiz galaksileri anlatma talebiyle sık sık bizimle iletişime geçtiler. Bu nedenle bu tür nesnelerin parlaklıklarını artırma sırasına göre bir nevi derecelendirmesi yapmaya karar verdik. Hemen rezervasyon yaptıralım ki, hem Kuzey hem de Güney Yarımküre'de dünya gökyüzünde benzer bir düzine galaksi bile yok, o halde bugünkü yayın için bulduğumuz dokuz görünür nesneyi sunmaya geçelim. Hiç vakit kaybetmeyelim o halde haydi başlayalım...
9. sarkma derece
Benzersiz derecelendirmemiz, Samanyolu'muzun Sag DEG olarak kısaltılan ve tam versiyonunda Yay Cüce Eliptik Galaksisine benzeyen uydu galaksisi ile açılıyor. Bu ilginç galaksiden zaten bir makalemizde bahsetmiştik ve bu nedenle açıklaması üzerinde daha ayrıntılı durmayacağız. Bu eliptik döngü galaksisinin kompakt olduğunu ve yalnızca 4 küresel kümeden oluştuğunu söyleyelim. Samanyolu'nun güney halesinde Yay takımyıldızı yönünde bulunur. Dünya'dan uzaklığı 70.000, galaksimizin çekirdeğinden ise yaklaşık 50.000 ışıkyılıdır. Sag DEG'in çıplak gözle Zeta Sagittarii yıldızı yönünde veya Askella (Ascella) olarak da adlandırıldığı için gözlemlenebileceğini söylemek isterim ama... Bu durumda çekincesiz olmaz. Mesele şu ki, Samanyolu'nun galaktik düzlemine yakın konumu, yıldız kümeleri, gaz ve toz bulutları nedeniyle yaydığı ışığı etkisiz hale getiriyor. Görünüşe göre onu görebiliyor gibiyiz, ancak galaktik merkezin yıldız tozu fantazmagorisinin arka planına karşı ana hatlarını ayırt edemiyor ve net bir şekilde tanımlayamıyoruz. Bu nedenle Sag DEG ancak 1994 yılında keşfedilmiş, daha doğrusu boyutu ilk kez tespit edilmiştir. Şimdi bu galaksi, önümüzdeki 100 milyon yıl içinde içinden geçmek için Samanyolu'nun galaktik diskinin uçurumuna dalmaya hazırlanıyor. Yazık ki görsel algılarımızı henüz net bir şekilde ayıramıyoruz, aksi takdirde bu en ilginç nesneye bir kez daha hayran kalma fırsatımız olurdu.
8.M83 (NGC 5236)
Sıralamamızda sekizinci sırada, alışılmadık derecede güzel ve ilginç gökada M83 veya kendi adı olan Güney Fırıldağı olan NGC 5236 yer alıyor. Bu nesne, 1752'de Fransız gökbilimci Nicolas Louis de Lacaille tarafından keşfedildi ve ardından 1781'de seçkin meslektaşı ve yurttaşı Charles Messier onu ünlü kataloğuna dahil etti. O zamandan beri, Güney Fırıldak belki de Güney Yarımküre'de gözlem için en sevilen astronomik nesnelerden biridir, çünkü belirli hava koşulları ve ışık saflığı altında, neredeyse sınırdaki Hydra takımyıldızı yönünde çıplak gözle bile görülebilmektedir. Erboğa, Gamma Hydra yıldızının biraz güneybatısında veya aynı zamanda Markeb olarak da adlandırılıyor. Kaynakların çoğu, nesnenin neredeyse 8'inci büyüklükte olduğunu beyan ediyor, bu da gözlemcilere çok umut verici geliyor. Ancak Güney Amerikalı arkadaşlarımla iletişim kurduğumda bazılarının bu galaksiyi çıplak gözle görebildiğini, bazılarının ise bazı nedenlerden dolayı göremediğini öğrendim. Ayrıca Güney Yarımküre'de kaldığım süre boyunca bu nesneye dikkat etmediğim için bu konuda işlerin gerçekte nasıl olduğunu tam olarak söyleyemem. Öyle olsa bile, Güney Fırıldak, çapı 40.000'i geçmeyen ve bizden yaklaşık 15 milyon ışıkyılı uzaklıkta olan sarmal bir gökadadır. Güney Vertushka, yakında özel bir sayıda size daha ayrıntılı olarak anlatacağımız pek çok ilginç nesne içeriyor.
7. Bode Gökadası (M81 veya NGC 3031)
Sıralamamızdaki yedinci sırada, adını onu ilk kez 31 Aralık 1774'te keşfeden keşfedici Johann Elert Bode'den alan M81 veya NGC 3031 galaksisi yer alıyor. Fiziksel özellikleri açısından aktif bir çekirdeğe sahip olan bu çok ilginç sarmal gökada, Dubhe olarak da adlandırılan Alfa Büyük Ayı'nın yaklaşık 10° kuzeybatısında yer almaktadır. Yaklaşık 7 büyüklüğü, ideal koşullar altında ve kirletici ışık arka planının maksimum yokluğunda çıplak gözle gözlemlenmesine olanak tanır. Yaklaşık 70.000 ışıkyılı çapındaki çapı, onu Büyük Ayı takımyıldızındaki aynı adı taşıyan galaktik grubun en büyük üyesi yapar; tesadüfen, Yerel Grubumuza en yakın olanıdır. Bode Gökadasının bizden uzaklığı yaklaşık 12 milyon ışık yılıdır ve bu, toplam parlaklığıyla birleştiğinde ona gece gökyüzünde göreceli görünürlük sağlar.
6. Erboğa A (NGC 5128)
Zirvemizin altıncı konumundan itibaren sizinle birlikte yine Güney Yarımküre'ye gidiyoruz, çünkü Erboğa A galaksisi veya NGC 5128 gökyüzünde çıplak gözle yaklaşık 7. büyüklüğe sahip olarak yalnızca Güney Yarımküre'den görülebilir. İlk kez 26 Nisan 1826'da İskoç gökbilimci James Dunlop tarafından Yeni Güney Galler'de (Avustralya) keşfedildi ve o zamandan beri bu gökada dünyanın her yerinden gökbilimcilerin artan ilgisini çekti. Erboğa A, aynı adı taşıyan takımyıldızındaki dünyalılar tarafından, Beta veya Hadar ve Epsilon veya Al Birdhaun yıldızları boyunca kuzeye çizilen hayali bir düz çizginin yaklaşık olarak devamı boyunca, başka bir ilginç nesne olan Omega Centauri'nin hemen kuzeyinde gözlemlenmektedir. Bir nesneye yandan bakıldığında net bir şekilde görmek çok zordur, bu nedenle bilim dünyası onun merceksi ve eliptik türleri arasında bölünmüştür. Erboğa A'nın çapının yaklaşık 60.000 ışıkyılı olduğu tahmin edilmektedir; bu, Samanyolu'nunkinden gözle görülür derecede daha küçüktür. Aynı zamanda bu cismin aktif çekirdeğe sahip bize en yakın radyo galaksisi olduğunu da not ediyoruz. Uzmanlar Centauri A'nın Dünya'ya olan uzaklığını 10 ila 16 milyon ışıkyılı olarak tahmin ediyor.
5. Üçgen Gökadası (M 33 veya NGC 598)
Bir zamanlar M33 ve NGC 598 olarak kataloglanan Üçgen takımyıldızındaki sarmal gökada, dünyalılar tarafından oldukça uzun süredir ve esas olarak gece gökyüzündeki iyi görünürlüğü nedeniyle biliniyordu. Aynı zamanda resmi keşfi, onu 17. yüzyılın 50'li yıllarının başındaki gözlemlerinden sonra tanımlayan İtalyan gökbilimci Giovanni Battista Godierna'ya atfediliyor. Çapı 25 ila 30 bin ışıkyılı olan bu sarmal gökada, Yerel Grubumuzun üçüncü büyük gökadasıdır. Üçgen galaksisinin Andromeda ile çekimsel bir bağlantısının olup olmadığı, yani uydu olup olmadığı henüz kesin olarak bilinmiyor. Bizden uzaklığı yaklaşık 2,7 ila 3 milyon ışık yılıdır. Gece gökyüzünde ana yıldız işaretinin biraz doğusunda, Andromeda takımyıldızı sınırına daha yakın, çıplak gözle bile tespit edilmesi kolaydır. Görünürlüğü 5. ve 6. büyüklük arasında olacak.
4. Andromeda Gökadası (M 31, NGC 224, Andromeda veya Andromeda Bulutsusu)
Yerel grubumuzdaki boyut ve parlaklık açısından en büyük galaksi olan Andromeda galaksisi, bazen basitçe Andromeda veya Andromeda Bulutsusu olarak da adlandırılır, bir zamanlar M 31 ve NGC 224 olarak kataloglanmıştı. Çıplak gözle de dahil olmak üzere olağanüstü görünürlüğü nedeniyle, eski çağlardan beri dünyalılar tarafından bilinmektedir. Galaksinin düzenli bir ışıklı elips olarak görüneceği Andromeda takımyıldızının yıldız işaretinin ortasında görmek çok kolaydır. Andromeda, bilim adamlarının şu anda çapının 150 ila 200 bin ışıkyılı arasında olduğunu tahmin ettiği ve kütlesinin 1 trilyon güneş kütlesine kadar olduğu sarmal bir galaksidir. Görünürlüğü yaklaşık olarak 3. buçuk büyüklüğe karşılık gelir; bu, Dünya'dan 2 buçuk milyon ışıkyılı biraz daha fazla olan nispeten önemsiz bir mesafeyle birleştiğinde, bilim adamlarının ve astronomi meraklılarının bu nesneyi, herhangi bir güçlü optik yöntemin kullanılması.
3. Küçük Macellan Bulutu (SMC, SMC veya NGC 292)
Kuzey Yarımküre'nin eski halkları arasında Küçük Macellan Bulutu'ndan söz edilmiyor. Sebebi çok sıradan - onu göremediler. Aynı zamanda Güney Yarımküre'nin eski halkları da onu eski çağlardan beri gözlemlemiş ve bir yön bulma aracı olarak kullanmıştır, ancak bu galaksinin ilk tanımının Araplar arasında ortaya çıkması oldukça doğaldır. Galaksi, modern adını 16. yüzyılın başında, Antonio Pythageta'nın 1519'dan 1522'ye kadar olan dönemde Ferdinand Magellan'ın keşif gezisinin bir parçası olarak dünya çapında yaptığı ilk gezinin ardından yaptığı açıklamadan sonra aldı. Şu anda, Küçük Macellan Bulutu'nu çubuklu cüceye özgü bir sarmal gökada olarak sınıflandırmaya yönelik girişimlerde bulunulmaktadır. Ortalama çapının yaklaşık 14.000 ışıkyılı olduğu tahmin edilmektedir ve yıldız popülasyonu en az bir buçuk milyar armatürdür. Dünya'ya yaklaşık 200.000 ışık yılı olan nispeten kısa mesafe, oldukça büyük boyutu ve parlaklığıyla birlikte, nesneye 2,7 büyüklüğünde bir görünürlük sağlıyor. Küçük Macellan Bulutu'nun yalnızca Güney Yarımküre'de ve Kuzey Yarımküre'nin ekvator enlemlerinde gözlenebildiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Kelimenin tam anlamıyla Octantus ve Güney Hydra takımyıldızları ile sınırda, kuş yıldız işaretinin ayaklarının dibinde bulunan Tucan takımyıldızında oldukça geniş bir alanı kaplar. Ben şahsen bir zamanlar Küçük Macellan Bulutu'nu çıplak gözle ve bir teleskop yardımıyla gözlemleme fırsatım oldu, bu yüzden herkes için şunu söyleyeceğim - gösteri nefes kesici.
2. Büyük Macellan Bulutu (LMC, LMC)
Büyük Macellan Bulutu'na gelince, Kuzey Yarımküre'nin çoğunun sakinlerinin yine şanssız olduğunu da not edeceğim. Küçük kardeşinde olduğu gibi, yalnızca Güney Yarımküre'de gözlemlenebilir ve Kuzey Yarımküre'nin tropikal enlemlerinin üzerinde gözlemlenemez. Avrupalılar için galaksi, Antonio Pyphagetta'nın açıklamaları sayesinde de tanındı ve adını aynı efsanevi kaptan Ferdinand Magellan'a borçludur. Abartmadan, bu nesnenin haklı olarak bir dekorasyon ve hatta gece güney gökyüzünün incisi olarak kabul edildiğini söyleyeceğim. Samanyolu'nun en hacimli ve en parlak uydusu konumundadır. Doradus ve Masa Dağı takımyıldızında, aralarındaki sınır bölgesinde gökyüzünde oldukça geniş bir alanda 0,9 büyüklüğünde bir görünürlükle gözlemlenebilmektedir. Galaksinin ortalama çapı 14.000'i aştığı ve ona olan mesafe 163.000 ışıkyılından az olduğu için bu şaşırtıcı değil. Önceki yazımızda Büyük Macellan Bulutu'ndan ve onun en ilginç yıldızlarından ve nesnelerinden bahsetmiştik ve bu nedenle onu gökyüzünde gözlemlemeden önce tekrar okumanızı tavsiye ederiz.
1. Samanyolu
Çıplak gözle görülebilen üst galaksilerimizin ilk sırasında ana galaksimiz Samanyolu'nun yer alması oldukça anlaşılır ve doğaldır. Onu, daha doğrusu uçağını, bakışlarını gece gökyüzüne hiç çevirmeyen bir kişi dışında gökyüzünde gören olmadı. Gökyüzünü ufuktan ufka geçen, sayısız yıldız, gaz ve toz bulutu ile temsil edilen geniş ve parlak parlak şerit, hem Güney hem de Kuzey Yarımküre'de, galaktik merkezi Yay burcunda olmak üzere çeşitli takımyıldızlar boyunca uzanan açıkça görülebilmektedir. Çapı 100 ila 150 bin ışıkyılı olan belirgin bir sarmal yapıya sahip olan Samanyolu, Yerel Gökada Grubumuzda boyut ve kütle açısından onurlu bir şekilde ikinci sırada yer alır ve Andromeda'dan sonra ikinci sırada yer alır. Galaksimiz hakkında çok konuşabiliriz ama muhtemelen incelememizin konusu olmayacak ve bu nedenle burada bitireceğiz.
İnternetin uçsuz bucaksız alanlarında bir şekilde aşağıdaki resme rastladım.
Samanyolu'nun ortasındaki bu küçük daire elbette nefes kesici ve varoluşun kırılganlığından evrenin sınırsız büyüklüğüne kadar birçok şeyi düşündürüyor ama yine de şu soru ortaya çıkıyor: Bütün bunlar ne kadar doğru?
Ne yazık ki, görüntünün yaratıcıları sarı dairenin yarıçapını belirtmedi ve onu gözle yargılamak şüpheli bir egzersiz. Ancak Twitter'ın yazarları @FakeAstropix de benimle aynı soruyu sordu ve bu resmin gece gökyüzünde görünen yıldızların yaklaşık %99'u için doğru olduğunu iddia etti.
Başka bir soru da, optik kullanmadan gökyüzünde kaç yıldız görebileceğinizdir? Dünya yüzeyinden çıplak gözle 6.000'e kadar yıldızın gözlemlenebileceğine inanılıyor. Ancak gerçekte bu sayı çok daha az olacak - birincisi, kuzey yarımkürede bu miktarın yarısından fazlasını fiziksel olarak göremeyeceğiz (aynısı güney yarımkürede yaşayanlar için de geçerlidir) ve ikincisi, konuşuyoruz gerçekte ulaşılması neredeyse imkansız olan ideal gözlem koşulları hakkında. Gökyüzündeki ışık kirliliğine bakın. En uzaktaki görünür yıldızlara gelince, çoğu durumda onları fark etmek için ideal koşullara ihtiyacımız var.
Ama yine de gökyüzündeki titreşen küçük noktalardan hangisi bizden en uzakta? Şu ana kadar derlemeyi başardığım liste şu şekilde (tabii ki birçok şeyi kaçırırsam hiç şaşırmazdım, bu yüzden çok sert yargılamayın).
Deneb- Kuğu takımyıldızındaki en parlak yıldız ve gece gökyüzündeki en parlak yirminci yıldız, görünür büyüklüğü +1,25'tir (insan gözünün görünürlük sınırı gerçekten mükemmel görüşe sahip insanlar için +6, maksimum +6,5 olarak kabul edilir) ). 1.500 (son tahmin) ile 2.600 ışıkyılı uzaklıkta bulunan bu mavi-beyaz üstdev, gördüğümüz Deneb ışığının Roma Cumhuriyeti'nin doğuşu ile Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşü arasında bir zamanda yayıldığı anlamına geliyor.
Deneb'in kütlesi yıldızımızın kütlesinin yaklaşık 200 katıdır ve parlaklığı solar minimumdan 50.000 kat daha fazladır. Eğer Sirius'un yerinde olsaydı gökyüzümüzde dolunaydan daha parlak parlardı.
P Kuğu kırmızıya boyanmış
Mu Cephei Herschel'in Garnet Yıldızı olarak da bilinen kırmızı bir süperdev, muhtemelen çıplak gözle görülebilen en büyük yıldız. Parlaklığı güneş ışığını 60.000 ila 100.000 kat aşıyor; son tahminlere göre yarıçapı güneş ışınından 1500 kat daha büyük olabilir. Mu Cephei bizden 5500-6000 ışıkyılı uzaklıkta bulunuyor. Yıldız ömrünün sonuna geldi ve yakında (astronomik standartlara göre) bir süpernovaya dönüşecek. Görünür büyüklüğü +3,4 ila +5 arasında değişir. Kuzey gökyüzündeki en kırmızı yıldızlardan biri olduğuna inanılıyor.
Plaskett'in Yıldızı Dünya'dan 6.600 ışıkyılı uzaklıkta, Tekboynuz takımyıldızında yer alan bu sistem, Samanyolu'ndaki en büyük çift yıldız sistemlerinden biridir. A yıldızının kütlesi 50 güneş kütlesine ve yıldızımızınkinden 220.000 kat daha fazla parlaklığa sahiptir. B yıldızı yaklaşık olarak aynı kütleye sahiptir, ancak parlaklığı daha düşüktür - “yalnızca” 120.000 güneş. A yıldızının görünür büyüklüğü +6,05'tir, bu da onun teorik olarak çıplak gözle görülebileceği anlamına gelir.
Sistem Eta Karina bizden 7500 - 8000 ışıkyılı uzaklıkta yer almaktadır. İki yıldızdan oluşur, ana yıldız parlak mavi bir değişkendir, yaklaşık 150 güneş kütlesiyle galaksimizdeki en büyük ve en dengesiz yıldızlardan biridir ve yıldızın 30'u zaten kaybetmiştir. 17. yüzyılda Eta Carinae dördüncü büyüklüğe sahipti; 1730'da Karina takımyıldızının en parlaklarından biri haline geldi, ancak 1782'de yine çok sönük hale geldi. Daha sonra, 1820'de yıldızın parlaklığı keskin bir şekilde artmaya başladı ve Nisan 1843'te -0,8 görünür büyüklüğüne ulaştı ve geçici olarak Sirius'tan sonra gökyüzündeki en parlak ikinci yıldız oldu. Bundan sonra Eta Carinae'nin parlaklığı hızla düştü ve 1870'e gelindiğinde yıldız çıplak gözle görülemez hale geldi.
Ancak 2007 yılında yıldızın parlaklığı yeniden artarak +5 kadire ulaştı ve yeniden görünür hale geldi. Yıldızın mevcut parlaklığının en az bir milyon güneş ışığı olduğu tahmin ediliyor ve Samanyolu'ndaki bir sonraki süpernova olmaya aday gibi görünüyor. Hatta bazıları çoktan patladığına inanıyor.
Sonuç olarak, tarihte insanların çok daha uzak yıldızları gözlemleyebildiği durumların yaşandığını belirtmekte fayda var. Örneğin 1987 yılında, 160.000 ışıkyılı uzaklıkta bulunan Büyük Macellan Bulutu'nda çıplak gözle görülebilen bir süpernova patladı. Diğer bir husus da, yukarıda sıralanan tüm süperdevlerin aksine, çok daha kısa bir süre boyunca gözlemlenebilmesidir.
Hangisi şuna benziyor: İşte soru. Muhtemelen herkes galaksimizin resimlerini görmüştür. Uzay konularıyla ilgili pek çok belgesel izledim ama hiçbir yerde bu görüntülerin nereden geldiği açıklanmıyor. Örneğin galaksinin disk şeklinde değil de spiral şeklinde olduğunu nasıl buldunuz? Spiral düzleminde miyiz?
Neyi ve nasıl olduğunu bulalım. Gece gökyüzüne yayılan Samanyolu ile “evimiz” kavramı arasındaki bağlantıyı anlamak oldukça zordur. Elektrik ışıklarının yaktığı bir çağda Samanyolu, şehir sakinleri için pratik olarak erişilemez durumda. Sadece şehir ışıklarından uzakta ve yılın belirli zamanlarında görebilirsiniz. Ağustos ayında enlemlerimizde, zirve bölgesinden geçtiği ve dev bir gök kemeri gibi uyuyan Dünya'nın üzerinde yükseldiği zaman özellikle güzeldir.
Süt ürünleri kıyısında
Samanyolu'nun gizemi yüzyıllardır insanların aklını kurcalıyor. Dünyanın birçok halkının mitlerinde ve efsanelerinde buna Tanrıların Yolu, cennete giden gizemli Yıldız Köprüsü, ilahi sütle dolu büyülü Cennet Nehri adı verilmiştir. Eski Rus masallarında jöle bankaları olan bir süt nehrinden söz edildiğinde kastedilenin bu olduğuna inanılıyor. Ve antik Hellas'ın sakinleri ona "süt çemberi" anlamına gelen Galaxias kuklos adını verdiler. Günümüzde tanıdık olan Galaksi kelimesi de buradan gelmektedir. Ama ne olursa olsun gökyüzünde görülebilen her şey gibi Samanyolu da kutsal sayılıyordu. Ona tapındılar ve onuruna tapınaklar inşa ettiler. Bu arada, Yeni Yıl için süslediğimiz ağacın, Samanyolu'nun atalarımıza görünmez dallar üzerinde Evrenin ekseni, Dünya Ağacı gibi göründüğü eski kültlerin bir yankısından başka bir şey olmadığını çok az kişi biliyor. yıldızların meyveleri bunlardan olgunlaşır. Samanyolu'nun ufuktan yükselen bir gövde gibi dikey olarak "durduğu" yılbaşı günüdür. Bu nedenle, her zaman meyve veren cennet ağacını taklit ederek, yeni bir yıllık döngünün başlangıcında yer ağacı süslendi. Bunun gelecekteki hasat için umut ve tanrıların lütfu olduğuna inanıyorlardı. Samanyolu nedir, neden bazen geniş bir kanal boyunca akarak, bazen birdenbire iki kola ayrılarak düzensiz bir şekilde parlıyor ve parlıyor? Bu konunun bilimsel geçmişi en az 2000 yıl öncesine dayanmaktadır.
Böylece Platon Samanyolu'nu gök yarımkürelerini birbirine bağlayan bir dikiş olarak adlandırmış, Demokritos ve Anaksagoras onun yıldızlar tarafından aydınlatıldığını, Aristoteles ise Ay'ın altında bulunan ışıklı çiftlerle açıklamıştır. Romalı şair Marcus Manilius'un ifade ettiği başka bir öneri daha vardı: Belki de Samanyolu küçük yıldızların birleşen ışıltısıdır. Gerçeğe ne kadar yakındı. Ancak yıldızları çıplak gözle gözlemleyerek bunu doğrulamak imkansızdı. Samanyolu'nun gizemi ancak 1610'da ünlü Galileo Galilei'nin ilk teleskopunu ona doğrultmasıyla ortaya çıktı ve bu sayede çıplak gözle düz beyaz bir şerit halinde birleşen "muazzam bir yıldız koleksiyonu" gördü. Galileo hayrete düştü; beyaz şeridin heterojenliğinin, hatta düzensiz yapısının, onun birçok yıldız kümesinden ve kara bulutlardan oluşmasıyla açıklandığını fark etti. Bunların kombinasyonu Samanyolu'nun eşsiz bir görüntüsünü yaratıyor. Ancak o zamanlar sönük yıldızların neden dar bir şerit halinde toplandığını anlamak mümkün değildi. Galaksideki yıldızların hareketinde bilim adamları tüm yıldız akışlarını ayırt ediyor. İçlerindeki yıldızlar birbirine bağlıdır. Yıldız akışları, ana hatları çoğunlukla doğanın basit bir numarası olabilen ve yalnızca güneş sisteminden gözlemlendiğinde tutarlı bir grup olarak görünen takımyıldızlarla karıştırılmamalıdır. Aslında aynı takımyıldızda farklı akımlara ait yıldızların olduğu görülür. Örneğin, iyi bilinen Büyük Ayı kovasında (bu takımyıldızın en belirgin figürü), kovanın ortasındaki yalnızca beş yıldız bir akıntıya aitken, karakteristik figürün ilk ve sonuncusu başka bir akıntıya aittir. Ve aynı zamanda, ortadaki beş yıldızla aynı akışta, tamamen farklı bir takımyıldıza ait olan, gökyüzümüzdeki en parlak yıldız olan ünlü Sirius var.
Evren Tasarımcısı
Samanyolu'nun bir diğer kaşifi ise 18. yüzyılda William Herschel'di. Bir müzisyen ve besteci olarak yıldız bilimi ve teleskop imalatıyla uğraştı. Sonuncusu bir ton ağırlığındaydı, ayna çapı 147 santimetreydi ve boru uzunluğu 12 metre kadardı. Ancak Herschel, çalışkanlığın doğal bir ödülü haline gelen keşiflerinin çoğunu bu devin yarısı büyüklüğünde bir teleskop kullanarak gerçekleştirdi. En önemli keşiflerden biri, Herschel'in kendisinin de söylediği gibi, Evrenin Büyük Planıydı. Kullandığı yöntemin, teleskopun görüş alanındaki yıldızların basit bir sayımı olduğu ortaya çıktı. Ve doğal olarak gökyüzünün farklı yerlerinde farklı sayıda yıldız bulundu. (Gökyüzünde yıldızların sayıldığı binden fazla bölge vardı.) Herschel, bu gözlemlere dayanarak Samanyolu'nun, Güneş'in de ait olduğu Evren'deki bir yıldız adası şeklinde olduğu sonucuna vardı. Hatta yıldız sistemimizin düzensiz uzun bir şekle sahip olduğunu ve dev bir değirmen taşına benzediğini açıkça gösteren şematik bir çizim bile çizdi. Peki, bu değirmen taşı dünyamızı bir halka ile çevrelediğine göre, dolayısıyla Güneş onun içindedir ve orta kısma yakın bir yerdedir.
Bu tam olarak Herschel'in çizdiği şeydi ve bu fikir neredeyse geçen yüzyılın ortalarına kadar bilim adamlarının zihninde varlığını sürdürdü. Herschel ve takipçilerinin vardığı sonuçlara dayanarak, Güneş'in Samanyolu adı verilen Galaksi'de özel bir merkezi konuma sahip olduğu ortaya çıktı. Bu yapı, Kopernik döneminden önce benimsenen dünyanın jeosentrik sistemine bir şekilde benziyordu; tek fark, daha önce Dünya'nın Evrenin merkezi ve şimdi Güneş olarak kabul edilmesiydi. Ancak yine de, bizim Galaksimiz olarak da bilinen yıldız adasının dışında başka yıldızların olup olmadığı hala belirsizliğini koruyor.
Galaksimizin yapısı (yandan görünüş)
Herschel'in teleskopları bu gizemi çözmeye yaklaşmayı mümkün kıldı. Bilim adamı gökyüzünde pek çok sönük, sisli ışıklı nokta keşfetti ve bunların en parlaklarını inceledi. Bazı noktaların yıldızlara bölündüğünü gören Herschel, bunların Samanyolu'na benzeyen, yalnızca çok uzaktaki diğer yıldız adalarından başka bir şey olmadığı sonucuna vardı. O zaman karışıklığı önlemek için Dünyamızın adını büyük harfle, geri kalanını küçük harfle yazmayı önerdi. Aynı şey Galaksi kelimesi için de geçerliydi. Büyük harfle yazdığımızda Samanyolu'muzu, küçük harfle yazdığımızda ise diğer tüm galaksileri kastediyoruz. Günümüzde gökbilimciler Samanyolu terimini hem gece gökyüzünde görünen “süt nehri”ni hem de yüz milyarlarca yıldızdan oluşan Galaksimizin tamamını tanımlamak için kullanıyorlar. Dolayısıyla bu terim iki anlamda kullanılır: birincisinde - Dünya'nın gökyüzündeki yıldızlardan bahsederken, diğerinde - Evrenin yapısını tartışırken. Bilim insanları, Galaksideki sarmal dalların varlığını, galaktik disk boyunca ilerleyen yıldızlararası gazın dev sıkıştırma dalgaları ve seyrekleşmesiyle açıklıyor. Güneş'in yörünge hızının neredeyse sıkıştırma dalgalarının hızına denk gelmesi nedeniyle birkaç milyar yıl boyunca dalga cephesinin önünde kalmıştır. Bu durum Dünya'da yaşamın ortaya çıkması açısından büyük önem taşıyordu. Sarmal kollar, yüksek parlaklık ve kütleye sahip birçok yıldız içerir. Ve eğer yıldızın kütlesi büyükse, Güneş'in kütlesinin yaklaşık on katıysa, onu büyük bir kozmik felaketle sonuçlanan, süpernova patlaması adı verilen bir patlamayla sonuçlanan kıskanılacak bir kader bekliyor.
Bu durumda parlama o kadar güçlü ki bu yıldız Galaksideki tüm yıldızların toplamı gibi parlıyor. Gökbilimciler sıklıkla diğer galaksilerde bu tür felaketleri kaydederler, ancak bizim galaksimizde bu son birkaç yüz yıldır gerçekleşmedi. Bir süpernova patladığında, yoluna çıkan tüm yaşamı yok edebilecek güçlü bir sert radyasyon dalgası üretilir. Belki de uygarlığımızın, temsilcilerinin yıldız adalarını anlamaya çalışacak kadar gelişmeyi başarmasının nedeni tam olarak Galaksideki eşsiz konumudur. Aklımızdaki olası kardeşlerin yalnızca bizimki gibi sessiz galaktik "köşelerde" aranabileceği ortaya çıktı.
Sarmal gökada NGC 3982, Büyük Ayı takımyıldızında, Samanyolu'ndan 60 milyon ışıkyılı uzaklıkta yer almaktadır. NGC 3982, birkaç kol halinde bükülmüş yıldız kümelerinden, gaz ve toz bulutlarından ve karanlık bulutsulardan oluşur. NGC 3982, küçük bir teleskopla bile Dünya'dan gözlemlenebilmektedir. Ancak daha yakından incelendiğinde galaksiler Hubble teleskopunu kullanan bilim insanları, periyotları 10 ile 45 gün arasında değişen 13 değişken yıldız ve 26 Cepheid adayı keşfettiler. Ayrıca galaksiyi gözlemlerken bir oluşum keşfedildi süpernova, SN 1998aq adını aldı.
Cepheidler - Evrenin işaretleri
“Kendi” Galaksinin yapısının anlaşılmasında Andromeda Bulutsusu üzerine yapılan çalışmalar önemli bir rol oynadı. Gökyüzündeki sisli noktalar uzun zamandır biliniyordu, ancak bunların ya Samanyolu'ndan kopan parçalar ya da uzak yıldızların katı bir kütleye dönüştüğü düşünülüyordu. Ancak Andromeda Bulutsusu olarak bilinen bu noktalardan biri en parlak olanıydı ve en çok ilgiyi çekiyordu. Hem parlak bir buluta hem de bir mum alevine benzetildi ve hatta bir gökbilimci, bu yerde cennetin kristal kubbesinin diğerlerinden daha ince olduğuna ve Tanrı'nın Krallığının ışığının onun aracılığıyla Dünya'ya döküldüğüne inanıyordu. Andromeda Bulutsusu gerçekten nefes kesici bir manzaradır. Gözlerimiz ışığa daha duyarlı olsaydı, bize ay diskinin yaklaşık dörtte biri kadar (bu onun orta kısmı) küçük, uzun sisli bir nokta olarak değil, dolunaydan yedi kat daha büyük bir oluşum olarak görünürdü. Ama hepsi bu değil. Modern teleskoplar Andromeda Bulutsusu'nu, alanına 70'e kadar dolunay sığacak şekilde görüyor.
Andromeda Bulutsusu'nun yapısını ancak geçen yüzyılın 20'li yıllarında anlamak mümkün oldu. Bu, Amerikalı astrofizikçi Edwin Hubble tarafından 2,5 m ayna çapına sahip bir teleskop kullanılarak yapıldı. Gösteriş yaptığı fotoğraflar aldı, artık milyarlarca yıldızdan oluşan dev bir yıldız adasının başka bir galaksi olduğuna şüphe yoktu. Ve Andromeda Bulutsusu'ndaki bireysel yıldızların gözlemlenmesi başka bir sorunu çözmeyi, ona olan mesafeyi hesaplamayı mümkün kıldı. Gerçek şu ki, Evrende Cepheidler denilen, parlaklıklarını değiştiren iç fiziksel süreçler nedeniyle titreşen değişken yıldızlar var.
Bu değişiklikler belirli bir periyotta meydana gelir: periyot ne kadar uzun olursa Sefeid'in parlaklığı da o kadar yüksek olur - yıldızın birim zamanda serbest bıraktığı enerji. Ve ondan yıldıza olan mesafeyi belirleyebilirsiniz. Örneğin Andromeda Bulutsusu'nda tanımlanan Sefeidler, ona olan mesafenin belirlenmesini mümkün kıldı. Çok büyük olduğu ortaya çıktı - 2 milyon ışıkyılı. Ancak bu bize en yakın galaksilerden sadece bir tanesi ve ortaya çıktığı gibi Evrende çok sayıda galaksi var. Teleskoplar güçlendikçe, gökbilimciler tarafından gözlemlenen galaksilerin yapı çeşitlerinin ana hatları da o kadar net bir şekilde ortaya çıktı; bunun çok sıra dışı olduğu ortaya çıktı. Bunlar arasında simetrik bir yapıya sahip olmayan, bazıları eliptik, bazıları ise spiral olan düzensiz denilenler vardır. Bunlar en ilginç ve gizemli görünenlerdir. Devasa parlak sarmal dalların ortaya çıktığı, parlak bir şekilde parlayan bir çekirdek hayal edin. Çekirdeğin daha net ifade edildiği galaksiler varken diğerlerinde dallar hakimdir. Dalların çekirdekten değil, özel bir köprüden - bir çubuktan çıktığı galaksiler de vardır. Peki Samanyolu'nun türü nedir? Sonuçta Galaksinin içindeyken yapısını anlamak dışarıdan gözlemlemekten çok daha zordur. Doğanın kendisi bu soruyu yanıtlamaya yardımcı oldu: Galaksiler bize göre çeşitli konumlarda "dağılmışlardır". Bazılarını kenardan, bazılarını “düz”, bazılarını ise farklı açılardan görebiliriz. Uzun zamandır bize en yakın galaksinin Büyük Macellan Bulutu olduğuna inanılıyordu. Bugün bunun böyle olmadığını biliyoruz.
1994 yılında kozmik mesafeler daha doğru ölçüldü ve Yay takımyıldızındaki cüce galaksi öncelik kazandı. Ancak yakın zamanda bu ifadenin de yeniden gözden geçirilmesi gerekti. Galaksimize daha da yakın bir komşu, Büyük Köpek takımyıldızında keşfedildi. Ondan Samanyolu'nun merkezine kadar olan mesafe sadece 42 bin ışıkyılıdır. Toplamda, Yerel Sistem olarak adlandırılan, yani yerçekimi kuvvetleriyle birbirine doğrudan bağlanan bir galaksiler topluluğunu oluşturan 25 galaksi bilinmektedir. Yerel Gökada Sisteminin çapı yaklaşık üç milyon ışıkyılıdır. Yerel Sistem, Samanyolu ve uydularının yanı sıra, uydularıyla bize en yakın dev galaksi olan Andromeda Bulutsusu ve Üçgen takımyıldızının bir diğer sarmal galaksisini de içermektedir. Bize doğru “düz” döndü. Andromeda Bulutsusu elbette Yerel Sisteme hakimdir. Samanyolu'ndan bir buçuk kat daha büyük.
Başak takımyıldızında bulunan güzel sarmal gökada NGC 5584. Bu Hubble görüntüsü, parlaklıklarını periyodik olarak değiştiren Sefeid adı verilen değişken yıldızlar da dahil olmak üzere galaksideki en parlak yıldızlardan bazılarını göstermektedir. Gökbilimciler farklı galaksilerdeki Sefeidleri inceleyerek Evrenin genişleme oranını ölçebiliyorlar. Fotoğraf: NASA, ESA.
Yıldız Eyaleti'nin eteklerinde
Andromeda Bulutsusu'nun Sefeidleri, Galaksimizin sınırlarının çok ötesinde bulunduğunu anlamayı mümkün kıldıysa, daha yakın Sefeidlerin incelenmesi, Güneş'in Galaksi içindeki konumunu belirlemeyi mümkün kıldı. Buradaki öncü Amerikalı astrofizikçi Harlow Shapley'di. İlgilendiği nesnelerden biri küresel yıldız kümeleriydi; o kadar yoğundu ki çekirdekleri birleşerek sürekli bir parıltı oluşturuyordu. Küresel kümeler açısından en zengin bölge, burç takımyıldızı Yay yönünde yer almaktadır. Diğer galaksilerde de biliniyorlar ve bu kümeler her zaman galaktik çekirdeklerin yakınında yoğunlaşıyor. Evrenin yasalarının aynı olduğunu varsayarsak Galaksimizin de benzer şekilde yapılanması gerektiği sonucuna varabiliriz. Shapley, küresel kümelerinde Cepheidleri buldu ve onlara olan mesafeyi ölçtü. Güneş'in Samanyolu'nun merkezinde olmadığı, ancak eteklerinde, merkezden 25 bin ışıkyılı uzaklıkta bir yıldız ilinde olduğu söylenebilir. Böylece Kopernik'ten sonra ikinci kez evrendeki özel ayrıcalıklı konumumuz çürütüldü.
Çekirdek nerede?
Galaksinin çevresinde olduğumuzu fark eden bilim adamları, galaksinin merkeziyle ilgilenmeye başladılar. Diğer yıldız adaları gibi sarmal dalların ortaya çıktığı bir çekirdeğe sahip olması bekleniyordu. Onları aynen Samanyolu'nun parlak bir şeridi olarak görüyoruz, ancak onları içeriden, kenardan görüyoruz. Birbiri üzerine çıkıntı yapan bu sarmal dallar, kaç tane olduklarını ve nasıl dizildiklerini anlamamıza izin vermiyor. Üstelik diğer galaksilerin çekirdekleri de pırıl pırıl parlıyor. Peki bu parlaklık neden galaksimizde görünmüyor? Çekirdeğinin olmaması mümkün mü? Çözüm yine başkalarının gözlemleri yoluyla geldi. Bilim adamları, Galaksimizin türü olarak sınıflandırılan sarmal bulutsularda, karanlık bir katmanın açıkça görülebildiğini fark ettiler. Bu yıldızlararası gaz ve toz birikiminden başka bir şey değil. Neden kendi çekirdeğimizi göremiyoruz sorusunu yanıtlamayı mümkün kıldılar: Güneş sistemimiz Galakside tam olarak öyle bir noktada yer alıyor ki, dev kara bulutlar dünyevi bir gözlemci için çekirdeği kapatıyor. Artık şu soruyu cevaplayabiliriz: Samanyolu neden iki kola ayrılıyor? Orta kısmının güçlü toz bulutları tarafından gizlendiği ortaya çıktı. Gerçekte tozların arkasında Galaksimizin merkezi de dahil milyarlarca yıldız bulunmaktadır. Araştırmalar ayrıca, toz bulutu bizi rahatsız etmeseydi, dünyalıların görkemli bir manzarayla karşılaşacaklarını da gösterdi: Çekirdeğin sayısız yıldızla birlikte parlayan dev bir elipsoidi, gökyüzünde yüzden fazla aydan fazla bir alanı kaplayacaktı.
Samanyolu ve Andromeda Bulutsusu
Süpernesne Yay A*
Toz kalkanının engel teşkil etmediği elektromanyetik radyasyon spektrumunun bu aralıklarında çalışan teleskoplar, bu toz bulutunun arkasındaki Galaksinin çekirdeğini görmemize yardımcı oldu. Ancak bu radyasyonların çoğu Dünya'nın atmosferi tarafından geciktiriliyor, bu nedenle şu aşamada kozmonotik ve radyo astronomisi Galaksinin anlaşılmasında önemli bir rol oynuyor. Samanyolu'nun merkezinin radyo aralığında iyi parladığı ortaya çıktı.
Bilim adamları özellikle, Galakside aktif olarak radyo dalgaları ve X-ışınları yayan belirli bir nesne olan radyo kaynağı Sagittarius A* ile ilgileniyorlardı. Bugün, süper kütleli bir kara delik olan Yay takımyıldızında gizemli bir kozmik nesnenin bulunduğu neredeyse kanıtlanmış sayılabilir. Kütlesinin 3 milyon güneşin kütlesine eşit olabileceği tahmin ediliyor. Bu devasa yoğunluktaki nesne o kadar güçlü bir çekim alanına sahiptir ki, ışık bile ondan kaçamaz. Doğal olarak kara deliğin kendisi herhangi bir aralıkta parlamaz, ancak üzerine düşen madde X ışınları yayar ve kozmik "canavarın" yerinin tespit edilmesini mümkün kılar.
Doğru, Yay A*'dan gelen radyasyon diğer galaksilerin çekirdeklerinde bulunanlardan daha zayıftır. Bunun nedeni, maddenin düşüşünün yoğun olmaması olabilir, ancak meydana geldiğinde bir X-ışını radyasyonu parlaması kaydediliyor. Bir zamanlar Yay A* nesnesinin parlaklığı tam anlamıyla dakikalar içinde arttı; bu büyük bir nesne için imkansızdır. Bu, bu nesnenin kompakt olduğu ve yalnızca bir kara delik olabileceği anlamına gelir. Bu arada Dünya'nın kara deliğe dönüşmesi için kibrit kutusu boyutuna kadar sıkıştırılması gerekiyor. Genel olarak, Galaksimizin merkezinde, merkezi süper kütleli olanın etrafında gruplanmış daha küçük kara delikler olabilecek birçok değişken X-ışını kaynağı keşfedilmiştir. Bugün Amerikan uzay röntgen gözlemevi Chandra tarafından izlenenler bunlardır. Galaksimizin çekirdeğinin merkezinde süper kütleli bir kara deliğin varlığının daha fazla doğrulanması, çekirdeğe yakın konumdaki yıldızların hareketinin incelenmesiyle sağlandı. Böylece gökbilimciler kızılötesi aralıkta, çekirdeğin merkezinden galaktik ölçekte önemsiz olan bir mesafeden (Plüton'un yörüngesinin yarıçapının yalnızca üç katı) kayan bir yıldızın hareketini gözlemleyebildiler. Bu yıldızın yörünge parametreleri, onun devasa bir çekim alanına sahip, kompakt, görünmez bir nesnenin yakınında bulunduğunu gösteriyor. Bu yalnızca bir kara delik olabilir, hem de süper kütleli bir kara delik. Araştırmaları devam ediyor.
Orion'un kolunun içi
Galaksimizin sarmal kollarının yapısı hakkında şaşırtıcı derecede az bilgi bulunmaktadır. Samanyolu'nun görünümünden, Galaksinin yalnızca bir disk şekline sahip olduğu yargısına varılabilir. Ve yalnızca Evrendeki en yaygın element olan yıldızlararası hidrojen radyasyonunun gözlemlerinin yardımıyla Samanyolu'nun kollarının resmini bir dereceye kadar yeniden oluşturmak mümkün oldu. Bu yine bir benzetme sayesinde mümkün oldu: Diğer galaksilerde hidrojen tam olarak sarmal kollar boyunca yoğunlaşmıştı. Yıldız oluşum bölgeleri de orada bulunuyor - birçok genç yıldız, toz ve gaz birikimleri - gaz-toz bulutsuları. Geçen yüzyılın 50'li yıllarında bilim adamları, Güneş'in galaktik mahallesinde bulunan iyonize hidrojen bulutlarının dağılımının bir resmini oluşturmayı başardılar. Samanyolu'nun sarmal kolları ile tanımlanabilecek en az üç alanın olduğu ortaya çıktı. Bilim adamları bunlardan bize en yakın olanına Orion-Cygnus kolu adını verdiler. Bizden daha uzak ve dolayısıyla Galaksinin merkezine daha yakın olana Yay-Karina kolu, çevredekine ise Kahraman kolu denir. Ancak keşfedilen galaktik mahalle sınırlıdır: yıldızlararası toz uzak yıldızların ve hidrojenin ışığını emer, bu nedenle sarmal kolların ilerideki desenini anlamak imkansız hale gelir. Ancak optik astronominin yardım edemediği durumlarda radyo teleskopları imdada yetişiyor. Hidrojen atomlarının 21 cm dalga boyunda yayıldığı biliniyor. Hollandalı astrofizikçi Jan Oort'un yakalamaya başladığı şey bu radyasyondu. 1954'te aldığı resim etkileyiciydi. Samanyolu'nun sarmal kolları artık çok uzak mesafelerde izlenebiliyordu. Artık hiçbir şüphe kalmamıştı: Samanyolu, Andromeda Bulutsusu'na benzeyen sarmal bir yıldız sistemidir. Ancak Samanyolu'nun spiral düzeninin ayrıntılı bir resmine henüz sahip değiliz: dalları birbiriyle birleşiyor ve onlara olan mesafeyi belirlemek çok zor.
Tıklanabilir 1800 piksel
Kredi: Serge Brunier, Çeviri: Kolpakova A.V.
Açıklama : Şili'nin kuzeyindeki And Dağları'ndaki Cerro Chainantor yakınlarında deniz seviyesinden 5.000 metre yüksekliğe tırmandığınızda, resimde görülene benzer bir gece gökyüzü göreceksiniz. Bu fotoğraf kuru ve yüksek dağlık bölgede balıkgözü lens kullanılarak çekildi. Fotoğraf, Galaksimizin sayısız yıldızını ve geniş toz bulutlarını yakalıyor. Galaksinin merkezine doğru olan yön zirveye yakındır, yani. görüntünün merkezinde, ancak galaktik merkezin kendisi, ışığı emen tozun arkasında yer aldığından bizden gizleniyor. Jüpiter, Samanyolu'nun merkezi çıkıntısının üzerinde parlıyor. Jüpiter'in sağında daha az parlak sarı dev Antares görülüyor. Görüntünün sağ kenarında küçük, soluk bir nokta görülebilmektedir; bu, Samanyolu'nun birçok uydu gökadasından biri olan Küçük Macellan Bulutu'dur.
Mükemmel sonuçlar
Bugün Galaksimizin yüz milyarlarca yıldızdan oluşan devasa bir yıldız sistemi olduğu bilinmektedir. Açık bir gecede başımızın üzerinde gördüğümüz yıldızların tümü Galaksimize aittir. Uzayda hareket edip Samanyolu'na yandan bakabilseydik, 100 bin ışıkyılı çapında dev bir uçan daire şeklinde bir yıldız şehri görürdük. Merkezinde, devasa sarmal dalların uzaya uzandığı, 20 bin ışıkyılı çapında, gözle görülür bir kalınlaşma - bir çubuk - göreceğiz. Galaksinin görünümü düz bir sistemi akla getirse de bu tamamen doğru değil.
Çevresinde, seyrek maddeden oluşan bir bulut olan hale denilen şey uzanıyor. Yarıçapı 150 bin ışık yılına ulaşıyor. Merkezi çıkıntının ve çekirdeğin çevresinde eski, soğuk, kırmızı yıldızlardan oluşan çok sayıda küresel yıldız kümesi bulunmaktadır. Harlow Shapley onları Galaksimizin "iskelet gövdesi" olarak adlandırdı. Soğuk yıldızlar Samanyolu'nun küresel alt sistemini oluşturur ve sarmal kollar olarak da bilinen düz alt sistemi "yıldız gençliğinden" oluşur. Burada yüksek parlaklığa sahip çok sayıda parlak, öne çıkan yıldız var. Galaktik düzlemdeki genç yıldızlar, orada çok miktarda toz ve gazın bulunması nedeniyle ortaya çıkıyor. Yıldızların gaz ve toz bulutlarındaki maddenin sıkışması sonucu doğduğu bilinmektedir. Daha sonra milyonlarca yıl içinde yeni doğan yıldızlar bu bulutları "şişirir" ve görünür hale gelir. Dünya ve Güneş, Dünyanın geometrik merkezi değildir; Galaksimizin sessiz köşelerinden birinde yer alırlar.
Ve görünüşe göre bu özel konum, yaşamın ortaya çıkışı ve gelişimi için idealdir. On yıldır bilim insanları diğer yıldızların etrafında Jüpiter'den daha küçük olmayan büyük gezegenleri tespit edebildiler. Bugün yaklaşık bir buçuk yüz tanesi biliniyor. Bu, bu tür gezegen sistemlerinin Galakside yaygın olduğu anlamına gelir. Daha güçlü teleskoplarla donatılmış olarak, Dünya gibi küçük gezegenleri ve belki de onların kardeşlerini bulmak mümkündür. Galaksideki tüm yıldızlar, galaksinin çekirdeği etrafındaki yörüngelerinde hareket ederler. Güneş adı verilen bir yıldızın da kendi yörüngesi vardır. Güneş'in tam bir devrimi tamamlaması için en az 250 milyon yıl gerekir, bu da bir galaktik yıl oluşturur (Güneş'in hızı 220 km/s'dir). Dünya zaten Galaksinin merkezinin etrafında 25-30 kez uçtu. Bu onun tam olarak bu kadar galaktik yaşında olduğu anlamına gelir. Güneş'in Samanyolu'ndaki yolunu takip etmek çok zordur. Ancak modern teleskoplar da bu hareketi tespit edebiliyor. Özellikle, Güneş en yakın yıldızlara göre hareket ettiğinde yıldızlı gökyüzünün görünümünün nasıl değiştiğini belirlemek. Güneş sisteminin hareket ettiği noktaya tepe noktası denir ve Herkül takımyıldızında, Lyra takımyıldızı sınırında bulunur.
Peki, konunun özüne dair kısa bir sonuç ne olabilir? Bazen Samanyolu'nun bizim galaksimiz olduğu başarısız bir şekilde söylenir. Samanyolu gökyüzünde görebildiğimiz parlak bir halkadır ve Galaksimiz uzaysal bir yıldız sistemidir. Yıldızlarının çoğunu Samanyolu'nun kuşağında görüyoruz ama bu onlarla sınırlı değil. Galaksi tüm takımyıldızların yıldızlarını içerir. Samanyolu ile karşılaştırıldığında çok küçüğüz. her yöne çekim yapabiliyoruz. Güneş galaktik diskin merkezinde değil, merkezinden kenarına kadar üçte iki uzaklıkta. Ve en önemlisi, bu güzel resimlerin çoğunun sadece bir kolaj, grafik, model ve çizim olduğunu unutmayın.
Veya başka bir sarmal galaksinin anlık görüntüsüdür. İşte ağır işlenmiş de olsa gerçek fotoğraflar. Samanyolu'nun fotoğrafı nasıl çekilir? Yazdığı şey bu
:
Bu ifadenin geçerliliğini pratikte kanıtlamak için, her biri bir veya daha fazla fotoğraf içeren kısa bir not dizisi ve bunların nasıl elde edildiğine dair kısa bir hikaye yazmayı planlıyorum. Bunu olabildiğince net bir şekilde sunmaya çalışacağım ve fotoğraflar, yaratılmaları özellikle karmaşık ekipman gerektirmeyecek şekilde seçilecek. Bu yüzden…
Fotoğraflanması en kolay gök cisimlerinden biri Samanyolu'dur. Ancak çoğu kişi onu hiç görmedi bile! Paradoks mu? Hiç de bile! Mesele şu ki, Ay ve gezegenler dışındaki gök cisimlerinin görünürlüğü dramatik bir şekilde gökyüzünün aydınlatma derecesine bağlıdır. Çoğu insan, gece ışığının çok parlak olduğu ve gökyüzünde en parlak yıldızlardan yalnızca birkaçının görülebildiği şehirlerde yaşıyor. Ve bu nedenle, pek çok insan için gerçek, siyah Gece Gökyüzünün görüntüsü tek kelimeyle büyüleyicidir...
Yani Samanyolu'nu görmek ve fotoğraflamak için şehrin dışına, tercihen daha uzağa gitmeniz gerekiyor. Burada yıldızlı gökyüzünün tüm ihtişamıyla tadını çıkarabilirsiniz! Güneyde bir yerde, en azından Kırım veya Kafkasya enleminde gözlem yapmak kesinlikle harika olacak. İsrail, Mısır, Fas ve Kanarya Adaları daha da uygun. Gerçek şu ki, Orta Rusya'da Samanyolu'nun en güzel, parlak bölgeleri ufukta gizlenmiş olarak görülemiyor. Güney gökyüzünün bu kadar çekici olmasının nedeni budur.
Ancak biz sadece hayran olmakla kalmayacağız - hayır, aynı zamanda gördüklerimizi yeterince yakalamamız gerekiyor. Bunun için hangi teknolojiye ihtiyacımız var? Her şey ne almak istediğimize bağlı. Yukarıdaki kare Canon 350D 18-55mm/3.5-5.6@18mm/3.5 kamera kullanılarak çekildi. Yani çekim için mümkün olan en geniş açı kullanıldı. Önemli olan, öncelikle Samanyolu'nun mümkün olduğu kadar büyük bir parçasını çerçeveye dahil etmek ve bunun yanı sıra gökyüzünün ve çevredeki manzaranın onun tarafından işgal edilmeyen yeterli alanlarını dahil etmektir. Galaksimiz en iyi diğer nesnelerin arka planında görülür ve bu nedenle onları yakalamak oldukça arzu edilir. Geniş açılı bir mercek yerine normal bir mercek kullanırsanız Samanyolu bir şekilde arka plana karışacaktır.
Ayrıca gök küresinin dönme eğiliminde olduğunu ve kullandığımız lens ne kadar kısa olursa, son karede bulanıklık fark edilmeden enstantane hızını o kadar uzun ayarlayabileceğimizi de unutmamalıyız. Ve seçtiğimiz gibi sönük bir nesne için bu çok ama çok önemli. Benim durumumda deklanşör otuz saniye boyunca açık kaldı. Elbette kamerayı elinizde yarım dakika hareketsiz tutmak söz konusu değil. Bildiğiniz gibi titreme insanlara özgüdür ve bu nedenle bu tür maruz kalmalarda bulanıklık kaçınılmazdır. Tabii kamerayı sabit bir yere monte etmediğiniz sürece; örneğin standart bir fotoğraf tripodu işinizi görecektir.
Ancak Samanyolu'nun daha detaylı incelenebilmesi için enstantane hızının daha da arttırılması gerekiyor - ancak bulanıklaşmak istemiyorsak bu artık o kadar kolay değil. Bir çıkış yolu var - göksel nesnenin fotoğrafı çekildikten sonra kameranın dönmesi gerekiyor. Elbette sıradan bir tripod artık bizim için işe yaramayacak; özel bir montaj parçasına ihtiyacımız var.
Bu çekimi yaparken tam da böyle bir şey kullandık, alt azimut. Üzerinde kamera bulunan bir platform, gök küresinin dönüşünü takip ederek otomatik olarak sağa-sola, yukarı-aşağı hareket edebilmektedir. Bununla birlikte, ikincisi, bilindiği gibi, bir yay şeklinde döner - ve bu nedenle, bu tür bir montaj parçası kullanıldığında, alan dönüşü elde edeceğiz. Ve aslında daha yakından bakın: çerçevenin kenarlarında yıldızlar artık nokta şeklinde değil. Bu nedenle enstantane hızını bir dakikayla sınırlamak zorunda kaldım - ancak otuz saniyelik pozlamaya kıyasla ayrıntı yine de oldukça arttı.
Alan dönüşünün etkisini etkisiz hale getirmek için ekvatoral bir montaj kullanabilirsiniz. Kamerayı Gök Kutbu etrafında döndürecek ve belirtilen sorun ortaya çıkmayacak.
İşte profesyonel kadro:
Monument Valley (ABD) Üzerindeki Samanyolu. Aşağıda devasa kayalar görüyoruz - çıkıntılar. Çıkıntılar, suyun çevrelerindeki tüm yumuşak malzemeyi alıp götürmesinden sonra kalan sert kaya kayalarıdır. Soldaki en yakın dağ ve sağındaki dağ olan iki dağa Mittens denir. Samanyolu yukarıda dev bir yay gibi uzanıyor. Soldaki Mitten'in üstünde, kırmızımsı Kuzey Amerika Bulutsusu ile birlikte Kuğu takımyıldızı yer alıyor. Daha sonra Samanyolu, Yay ve Akrep takımyıldızlarına girene kadar Chanterelle, Yay, Yılan, Kartal ve Scutum takımyıldızlarını takip eder. Burada en parlak ve en dikkat çekici hale geliyor. Bu görüntü, 1 Ağustos 2012'de Günün Astronomik Fotoğrafı yarışmasının kazananı oldu. Fotoğraf: Wally Pacholka
kaynaklar
http://www.vokrugsveta.ru - Dmitry Gulyutin
http://renat.livejournal.com/15030.html
http://www.astrogalaxy.ru/151.html
Haydi hatırlayalım , ve ayrıca sorunun cevabı Yazının orjinali sitede InfoGlaz.rf Bu kopyanın alındığı makalenin bağlantısı -